e-ISSN 2587-2524
Cilt : 25 Sayı : 4 Yıl :

Dizinler

Bu derginin içeriği Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı kapsamında lisanslanmıştır.

Androloji Bülteni - : 25 (4)
Cilt: 25  Sayı: 4 - 2023
1.
Kapak
Cover

Sayfa I

2.
Danışma Kurulu
Reviewers

Sayfalar II - III

3.
Başkan'dan
From the President

Sayfa IV

4.
Editör'den
From the Editor

Sayfa V

5.
İçindekiler
Contents

Sayfa VI

ORIJINAL ARAŞTIRMA
6.
Revizyon yapılan sünnet komplikasyonlarının retrospektif analizi
Retrospective analysis of revised circumcision complications
Cem Kaya, Gökhan Arkan, Sibel Eryılmaz, Aslı Sevimli, Alparslan Kapısız, Ramazan Karabulut, Zafer Türkyılmaz, Ali Atan, Kaan Sönmez
doi: 10.24898/tandro.2023.01488  Sayfalar 221 - 226
AMAÇ: Sünnet, dünya çapında en yaygın yapılan ameliyatlardan biridir. Bu çalışma ile sünnet komplikasyonları ve özellikle revizyon nedenleri açığa çıkarılmaya çalışılacaktır.
GEREÇ ve YÖNTEMLER: 2015 ile 2022 tarihleri arasında dış merkezlerde sünnet yapılan ve revizyon için başvuran hastalar geriye dönük olarak incelendi. Uygun görülen 68 hasta yaş, sünnet yöntemi, sünneti yapan kişinin uzmanlığı, anestezi türü ve revizyon nedeni açısından incelendi.
BULGULAR: Toplamda 76 revizyon yapılırken; kanama 10, sünnet derisinin çok bırakılması 10, meatal darlık 13, inkluzyon kisti altı, gömük penis yedi ve penil kordi altı vaka ile ençok görülen komplikasyonlardı. Hastaların ortalama sünnet olma yaşı 12,76±2,01 ay iken 61 komplikasyon bir yaş ve altında ki çocuklarda gelişmişti. Komplikasyon tespit edilenlerin 50’si cerrahi yolla (%65,8), 26’sı (%34,2) klips ile yapılan sünnetlerdi. Komplikasyonların %67,1’i lokal anestezi geri kalan %37,9’u genel anestezi ile yapılan işlem sonrası olmuştu. İşlemlerin 31’i uzman cerrah, 33’ü pratisyen hekim ve 12’si sağlık personeli tarafından yapılan sünnet sonrası başvurmuşlardı.
SONUÇ: Sünnet komplikasyonlarının en büyük sebebi erken yaşlarda özellikle yenidoğan döneminde yapılan sünnet olarak görülmektedir. Ayrıca monopolar koter kullanımı engellenmeli ve lokal anestezik maddelerin vazokonstruksif ajan içermemesine dikkat edilmelidir.
OBJECTIVE: Circumcision is one of the most commonly performed surgeries worldwide. This study will try to reveal the complications of circumcision and especially the reasons for revision.
MATRERIAL and METHODS: Patients who underwent circumcision at external centers and applied for revision between 2015 and 2022 were retrospectively examined. Sixty-eight eligible patients were examined in terms of age, circumcision method, expertise of the person performing the circumcision, type of anesthesia and reason for revision.
RESULTS: While 76 revisions were made in total; The most common complications were bleeding in 10 cases, excessive foreskin in 10 cases, meatal stenosis in 13 cases, inclusion cyst in 6 cases, buried penis in 7 cases, and penile chordee in 6 cases. While the average age of circumcision of the patients was 12.76±2.01 months, 61 complications developed in children aged 1 year and under. They applied after the circumcision, 31 of which were performed by a specialist surgeon, 33 by a general practitioner and 12 by medical personnel.
CONCLUSION: The biggest cause of circumcision complications is seen as circumcision performed at an early age, especially in the neonatal period. Additionally, the use of monopolar cautery should be avoided and care should be taken that local anesthetics do not contain vasoconstrictive agents.

7.
Nüks ve hastalığın etiyolojisini daha iyi anlamak için; üretra darlığının histopatolojik özellikleri
To better understand the etiology of recurrence and disease; histopathological features of urethral stricture
Hilmi Sarı, Ahmet Nihat Karakoyunlu, Berk Yasin Ekenci, Alihan Kokurcan, Demet Yılmazer, Fatih Yalçınkaya
doi: 10.24898/tandro.2023.61987  Sayfalar 227 - 232
AMAÇ: Üretra darlıklarının patolojik özelliklerinin operasyon başarısı üzerine etkisini ve spesifik histolojik parametrelerin hastalık nüksü üzerinde etkili olup olmadığını incelemek.
GEREÇ ve YÖNTEMLER: 2016 ve 2021 yılları arasında üretra darlığı nedenli opere edilen ve üretral spesmenleri patolojik inceleme için gönderilen 44 hasta çalışmaya alındı. Sonuçlar hasta/üretral striktür bilgisine sahip olmayan uzman bir patolog tarafından incelendi. Yaş, etiyoloji, darlığın lokalizasyonu, patoloji sonuçları, hiperkeratinizasyon, squamöz metaplazi, ülserasyon, epitel kalınlaşması, enflamasyon şiddeti, enflamasyon tipi, kanama, vaskülarizasyon, kolajenizasyon ve operasyon başarısı incelendi. Histolojik parametreler için histolojik skorlama sistemi kullanıldı. Gruplar arasındaki farklı sonuçlar istatiksel olarak analiz edildi. İstatistiksel anlamlılık p <0,05 olarak belirlendi.
BULGULAR: Travmatik nedenlerle gelişen üretra darlıklarında ülserasyon gözlenmedi (p=0,009). Operasyon öncesinde direkt görüş altında optik üretrotomi (DVIU) yapılan hastalarda zayıf enflamatuvar yanıtın ve lenfosit hâkimiyetinin olduğu bir enflamasyon tipi görülmekteydi (p=0,010). Başarısız sonuçlanan operasyonlarda lenfosit hücrelerinin hâkim olduğu enflamasyon tipi saptandı (p=0,020). Sonuçlar incelendiğinde patoloji sonuçları, hiperkeratinizasyon, squamöz metaplazi, ülserasyon, epitel kalınlaşması, kanama, vaskülarizasyon, kolajenizasyon ile operasyon başarısı arasında ilişki saptanmadı.
SONUÇ: Başarısız operasyon örneklerinde lenfosit baskınlığı olan enflamasyon tipi mevcuttu. Üretroplasti öncesinde yapılan DVIU enflamatuvar yanıt üzerinde olumsuz etkiye neden olmakta ve darlık patofizyolojisini kronik bir sürece taşımaktadır. Bunun sonucunda üretroplasti başarısı olumsuz etkilemektedir.
OBJECTIVE: To evaluate the effect of pathological features of urethral strictures on the success of the operation and whether specific histological parameters are effective on disease recurrence.
MATRERIAL and METHODS: Forty-four patients who were operated for urethral stricture between 2016 and 2021 and whose urethral specimens were sent for pathological examination were included in the study. The results were reviewed by a blind specialist pathologist who did not have patient/urethral stricture knowledge. Age, etiology, pathology results, hystopathological features (hyperkeratinization, squamous metaplasia, ulceration, epithelial thickening, inflammation severity, inflammation type, bleeding, vascularization, collagenization) and operation success were examined. Histological scoring system was used for histological parameters. Different results between groups were analyzed statistically. Statistical significance was determined as p <0.05.
RESULTS: A type of inflammation with weak inflammatory response and lymphocyte dominance was seen in patients who underwent direct vision optic urethrotomy (DVIU) before the operation (p=0.010). Inflammation type dominated by lymphocyte cells was found in unsuccessful operations (p=0.020). When the results were examined, no correlation was found between operation success and hyperkeratinization, squamous metaplasia, ulceration, epithelial thickening, bleeding, vascularization or collagenization.
CONCLUSION: Performing DVIU before urethroplasty had a negative effect on the inflammatory response and carried the pathophysiology of stricture to a chronic process. We detected an inflammation type with lymphocyte dominance in the specimens of unsuccessful operations.

8.
Gebelikte cinsel sıkıntı ve öznel mutluluk arasındaki ilişki
The relationship between sexual distress in pregnancy and subjective happiness
Sümeyye Barut, Esra Sabancı Baransel, Tuba Ucar
doi: 10.24898/tandro.2023.97355  Sayfalar 233 - 238
AMAÇ: Çalışmada amaç gebelikte cinsel sıkıntı ve öznel mutluluk arasındaki ilişkiyi belirlemekti.
GEREÇ ve YÖNTEMLER: Kesitsel nitelikte olan çalışma, araştırmaya alınma kriterlerini sağlayan (18 yaş ve üzerinde, herhangi bir sağlık riski olmayan gebeler) ve araştırmaya katılmayı kabul eden 420 kadınla yürütüldü. Araştırmanın örneklemine rastgele örnekleme yöntemi ile polikliniklere başvuran ve alınma kriterlerini sağlayan sağlıklı gebeler alındı. Veriler Tanıtıcı Özelikleri Belirleme Formu, Kadın Cinsel Sıkıntı Ölçeği (KCSÖ) ve Öznel Mutluluk Ölçeği (ÖMÖ) ile toplandı. Ölçek puan ortalamalarının karşılaştırılmasında ikiden fazla gruplarda One-Way ANOVA testi, ikili gruplarda bağımsız gruplarda t-testi kullanıldı. Ayrıca bağımlı ve bağımsız değişkenler arasındaki ilişkiyi belirlemek için Pearson Momentler Çarpımı Korelasyon Katsayısı kullanıldı.
BULGULAR: Çalışmada ÖMÖ toplam puanı 19,59±4,99; KCSÖ toplam puanı 24,33±6,39 olarak belirlendi. Gebelerin öznel mutlulukları ve cinsel sıkıntıları arasında negatif yönde anlamlı ilişki olduğu, gebelerin öznel mutluluk düzeylerinin artarken, cinsel sıkıntı puan ortalamalarının anlamlı düzeyde azaldığı ve aralarında zayıf düzeyde ilişki olduğu belirlendi (r=-0,378, p<0,001).
SONUÇ: Çalışmada gebelerin öznel mutluluk düzeylerinin artarken, cinsel sıkıntı puan ortalamalarının azaldığı belirlendi. Bu sonuçlara göre cinsel sıkıntı yaşayan gebelerin belirlenmesi ve uygun kaynaklara yönlendirilmesi, gebelikte yaşanan cinsel sorunları en aza indirmeye yardımcı olabilir.
OBJECTIVE: The aim of the study was to determine the relationship between sexual distress and subjective happiness during pregnancy.
MATRERIAL and METHODS: The cross-sectional study was conducted with 420 women who met the inclusion criteria (pregnant women aged 18 years and older, without any health risk) and agreed to participate in the study. Healthy pregnant women who applied to outpatient clinics and met the inclusion criteria were included in the sample of the study by random sampling method. Data were collected with the Descriptive Characteristics Form, the Female Sexual Distress Scale– Revised (FSDS-R), and the Subjective Happiness Scale (SHS). One- Way ANOVA test was used in groups of more than two, and t-test was used in pairs and independent groups to compare the mean scores of the scale. In addition, Pearson Product Moments Correlation Coefficient was used to determine the relationship between dependent and independent variables.
RESULTS: In the study, the total score of SHS was 19.59±4.99; The total score of FSDS-R was determined as 24.33±6.39. It was determined that there was a negative significant relationship between the subjective happiness and sexual distress of the pregnant women, while the subjective happiness levels of the pregnant women increased, the mean scores of sexual distress decreased significantly and there was a weak relationship between them (r=-0.378, p<0.001).
CONCLUSION: In the study, it was determined that while the subjective happiness levels of the pregnant women increased, their mean sexual distress score decreased. According to these results, identifying the pregnant women who have sexual difficulties and directing them to appropriate resources may help to minimize the sexual problems experienced during pregnancy.

9.
Human Papilloma Virüsü Farkındalık ve Endişe Düzeyi Ölçeği (HPV-FEÖ): Ölçek geliştirme çalışması
Human Papillomavirus Awareness and Concern Scale (HPV-ACS): A scale development study
Tuğba Yılmaz Esencan, Ayça Demir Yıldırm, Mehtap Yıldız
doi: 10.24898/tandro.2023.75875  Sayfalar 239 - 245
AMAÇ: Bu araştırmada; kadınların Human papilloma virüsü (HPV) farkındalık ve endişe düzeylerini ölçmeyi hedefleyen bir ölçek geliştirmek amaçlanmıştır.
GEREÇ ve YÖNTEMLER: Metodolojik tipte olan bu araştırmanın verileri, Aralık 2022 – Temmuz 2023 tarihleri arasında İstanbul İli Avrupa yakasında bulunan Eyüp İlçe Sağlık Müdürlüğü’ne bağlı 16 nolu Aile Sağlığı Merkezinde kayıtlı olan, açımlayıcı faktör analizi için 270 kadın, doğrulayıcı faktör analizi için 400 kadın ve test tekrar test uygulaması için de 30 kadına uygulanarak toplanmıştır. Verilerinin analizi için IBM Sosyal Bilimlerde İstatistik Paket Programı (SPSS) sürüm 24.0 ve AMOS 26.0 paket programları kullanılmıştır.
BULGULAR: Ölçek 19 maddeden oluşmakta olup, Cronbach Alpha değeri 0,905 bulunmuştur. Ölçeğin tüm maddelerinde anlamlı farklılaşma olduğu (p<0,05), alt ve üst %27’lik dilim gruplarında ayırıcılığın sağlandığı bulunmuştur. Ölçeğin Kaiser-Mayer-Olkin (KMO) değeri 0,879 olarak hesaplanmıştır. Bu değer temel bileşenlerin analiz için uygun olduğunu göstermektedir. Benzer şekilde Bartlett’s Testi sonuçları da (χ²=2538,404, p=0,000) verilerin birbiri ile ilişkili olduğunu ve faktör analizi için uygun olduğu belirlenmiştir. Ölçek maddeleri üç faktöre dağılmış ve toplam varyansın %62,929’unu oluşturmaktadır. Birinci faktör sağlığından endişelenme durumu, ikinci faktör, dışlanmaktan endişelenme durumu ve üçüncü faktör farkındalık durumu olarak adlandırılmıştır.
SONUÇ: Sonuç olarak, Human Papilloma Virüsü Farkındalık ve Endişe Düzeyi Ölçeği (HPV-FEÖ) formunun, Türk toplumunda yaşayan kadınlar için geçerli ve güvenilir bir ölçüm aracı olduğu saptanmıştır.
OBJECTIVE: The aim of this study was to develop a scale to measure women’s awareness and concern levels about Human Papillomavirus (HPV).
MATRERIAL and METHODS: The data of this methodological study were collected between December 2022 and July 2023 at the 16th Family Health Center affiliated with the Eyüp District Health Directorate in the European side of Istanbul. A total of 270 women were included for exploratory factor analysis, 400 women for confirmatory factor analysis, and 30 women for test-retest application. IBM Statistical Package for Social Sciences (SPSS) program version 24.0 and AMOS 26.0 software packages were used for data analysis.
RESULTS: The scale consists of 19 items, with a Cronbach’s Alpha value of 0.905. There was a significant differentiation in all items of the scale (p<0.05), and discriminative power was achieved in the lower and upper 27% percentile groups. The Kaiser-Mayer-Olkin (KMO) value of the scale was calculated as 0.879, indicating suitability for principal component analysis. Similarly, the results of Bartlett’s Test (χ²=2538.404, p=0.000) showed that the data were interrelated and suitable for factor analysis. The scale items were distributed into 3 factors, accounting for a total variance of 62.929%. The first factor was named “concern about health”, the second factor was “concern about exclusion”, and the third factor was “awareness status”.
CONCLUSION: In conclusion, it was determined that the Human Papillomavirus Awareness and Concern Level Scale (HPV-ACLS) is a valid and reliable measurement tool for women living in the Turkish society.

10.
Doğum sonu dönemdeki kadınlarda benlik saygısı ve cinsel yaşam kalitesi: kesitsel bir çalışma
Self-esteem and quality of sexual life in women at the postpartum period: A cross-sectional study
Ekin Dila Topaloğlu Ören, Öznur Yaşar
doi: 10.24898/tandro.2023.26023  Sayfalar 246 - 254
AMAÇ: Bu araştırma, doğum sonu dönemdeki kadınlarda benlik saygısı ve cinsel yaşam kalitesi düzeyini belirlemek ve arasındaki ilişkiyi incelemek amacıyla yapılmıştır.
GEREÇ ve YÖNTEMLER: Tanımlayıcı ve kesitsel tipteki bu çalışma, Mart- Temmuz 2023 tarihleri arasında, Türkiye’nin batısı İzmir’de, bir eğitim araştırma hastanesinin Kadın Hastalıkları ve Doğum Polikliniklerine doğum sonrası rutin kontrol için gelen kadınlar ile yürütülmüştür. Çalışmaya doğum sonu dönemde ilk altı haftasını tamamlayan ve cinsel yönden aktif 221 kadın dâhil edilmiştir. Veriler “Tanıtıcı Bilgi Formu”, “Rosenberg Benlik Saygısı Ölçeği” ve “Cinsel Yaşam Kalitesi Ölçeği” kullanılarak toplanmıştır. Tanıtıcı verilerin değerlendirilmesinde sayı, yüzde, ortalama ve standart sapma, tanıtıcı veriler ile ölçek puanlarının karşılaştırılmasında t testi ve tek yönlü varyans analizi, ölçekler arasındaki ilişkinin belirlenmesi için korelasyon analizi yapılmıştır. Cinsel yaşam kalitesini yordayan faktörlerin belirlenmesi için çoklu doğrusal regrasyon analizi yapılmıştır.
BULGULAR: Kadınların yaş ortalaması 27,33±5,97, eşinin yaş ortalaması 31,33±6,81 ve evlilik süresi ortalaması 5,15±3,55’tir. Kadınların Rosenberg Benlik Saygısı Ölçeği (RBSÖ) toplam puan ortalaması 15,68±2,49 (12–22) ve Cinsel Yaşam Kalitesi Ölçeği (CYKÖ) toplam puan ortalaması 51,68±14,16 (17–95)’dır. Rosenberg Benlik Saygısı Ölçeği ve CYKÖ toplam puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı pozitif yönde düşük düzeyde bir ilişki vardır (p<0,05). Kadınların aile tipi, gebelik öncesi ve doğum sonu dönemde cinsel yaşamda sorun yaşama durumu ile RBSÖ toplam puan ortalamaları arasında; doğumdan sonra geçen süre, gebelik öncesi, gebelik ve doğum sonu dönemde cinsel yaşamda sorun yaşama durumu ile CYKÖ toplam puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olduğu belirlenmiştir (p<0,05). Cinsel yaşam kalitesini etkileyen en önemli yordayıcının doğum sonu cinsel yaşamda sorun yaşama olduğu belirlenmiştir (B=-14,446; p=0,000).
SONUÇ: Araştırmada kadınların benlik saygılarının yüksek ve cinsel yaşam kalitelerinin orta düzeyde olduğu belirlenmiştir. Kadınların benlik sayısı düzeyleri artması cinsel yaşam kalitelerini artırmakta ve cinsel yaşamda sorun yaşamak hem benlik saygısını hem de cinsel yaşam kalitesini etkilemektedir.
OBJECTIVE: This research was conducted to determine the level of selfesteem and quality of sexual life in postpartum women and to examine the relationship between them.
MATRERIAL and METHODS: This descriptive and cross-sectional study was conducted with women who came to the Obstetrics and Gynecology Outpatient Policlinic of a training and research hospital in Izmir, western Turkey, for routine postpartum control between March and July 2023. A total of 221 sexually active women who completed their first six weeks in the postpartum period were included in the study. Data were collected using the “Descriptive Information Form”, “Rosenberg Self-Esteem Scale” and “Sexual Life Quality Scale”. Number, percentage, mean and standard deviation were used to evaluate the descriptive data, t-test and One Way ANOVA were used to compare the descriptive data and scale scores, and correlation analysis was used to determine the relationship between the scales. Multiple linear regression analysis was performed to determine the factors that predicted the quality of sexual life.
RESULTS: The mean age of the women was 27.33±5.97, the mean age of their spouse was 31.33±6.81 and the mean duration of marriage was 5.15±3.55. The mean total score of women’s RSES was 15.68±2.49 (12– 22) and the mean total score of SLQS was 51.68±14.16 (17–95). There is a statistically significant and positive low correlation between the total mean scores of RSES and SLQS (p<0.05). It was determined that there was a statistically significant difference between family type, having problems in sexual life in the pre-pregnancy and postpartum period and the total mean of RSES score, and the duration after delivery, the status of having problems in sexual life in the pre-pregnancy, pregnancy and postpartum period, and the total mean of SLQS scores (p<0.05). It was determined that the most important predictor affecting the quality of sexual life was having problems in postnatal sexual life.
CONCLUSION: In the study, it was determined that the self-esteem of women was high and their quality of sexual life was moderate. The increase in women’s self-esteem levels increases their quality of sexual life and having problems in sexual life affects both self-esteem and quality of sexual life.

DERLEME
11.
Cinsiyet disforisi cerrahisinde ürolojik yaklaşım
Urological approach in gender dysphoria surgery
Naci Burak Çınar, Mustafa Melih Çulha
doi: 10.24898/tandro.2023.58265  Sayfalar 255 - 262
Cinsiyet disforisi, bir kişinin cinsiyet kimliği ile doğumda atanan cinsiyeti arasındaki tutarsızlıktan kaynaklanan rahatsızlık ve hoşnut olmama durumu olarak tanımlanmaktadır. DSM-5 cinsiyet disforisi tanımlamasıyla bu durumu hastalık, bozukluk gibi tanımlamalardan çıkartıp cinsiyet çeşitliliği olarak tarif etmiştir. Son yıllarda cinsiyet hoşnutsuzluğu olan bireylerin toplumsal tanınırlığı ve kabul görmesindeki artış cinsiyet değiştirme ameliyatlarına başvuruların her geçen gün artmasına yol açmıştır. Cinsiyet değiştirme cerrahileri son yüzyılda hem vajinoplasti hem falloplasti için geliştirilen tekniklere rağmen zorlu cerrahiler olmaya devam etmektedir ve bu hastalar için multidisipliner yaklaşım esastır. Ameliyatların karmaşık yapısı nedeniyle komplikasyonların uygun şekilde anlaşılabilmesi ve yönetilebilmesi için oluşturulan anatominin bilinmesi öncelikli bir şarttır. Genital bölge üzerinde gerçekleştirilen bu ameliyatlar anatomik ve fonksiyonel olarak ürolojinin alanına girmekte ve bu nedenle tedavi basamaklarında ve komplikasyon yönetiminde ürologlara önemli bir rol düşmektedir.
Gender dysphoria is defined as a condition of discomfort and dissatisfaction arising from the inconsistency between a person’s gender identity and the sex assigned at birth. With the definition of gender dysphoria in the DSM-5, this condition has been redefined as gender diversity, moving away from terms like illness or disorder. In recent years, the increase in societal recognition and acceptance of transgender individuals has led to many requests for gender-affirming surgeries. Despite advances in vaginoplasty and phalloplasty surgical techniques over the past century, gender-affirming surgeries remain challenging and require a multidisciplinary approach. Given the intricate nature of these procedures, a thorough understanding of the anatomy, which has been established for proper comprehension and management of complications, is essential. These surgeries performed on the genital region fall within the field of urology anatomically and functionally.

12.
Pediatrik makroorşidizm
Pediatric macroorchidism
Alparslan Kapısız, Sibel Eryılmaz, Leyla Nur Türker, Cem Kaya, Ramazan Karabulut, Zafer Türkyılmaz, Ali Atan, Kaan Sönmez
doi: 10.24898/tandro.2023.20438  Sayfalar 263 - 266
Makroorşidizm, testis hacminin yaşa göre normalin en az iki katı artması olarak tanımlanır ve nadir görülen bir durum olup kesin insidansı bilinmemektedir. Makroorşidizm nispeten az görülse de görüldüğünde genetik, endokrin, neoplazma veya testis torsiyonları gibi sebepler araştırılmalıdır. Bu derleme ile özellikle çocuklarda görülen makroorşidizm mevcudiyetinde, McCune-Albright, Frajil X sendromları ve hipotiroidi başta olmak üzere olası sebepler vurgulanarak tanı, tedavi ve takibe yönelik bilgiler verilecektir.
Macroorchidism is defined as an increase in testicular volume at least twice the normal for age. It is a rare condition and its exact incidence is unknown. Although macroorchidism is relatively rare, when it is seen, causes such as genetic, endocrine, neoplasm or testicular torsion should be investigated. With this review, information on diagnosis, treatment and follow-up will be given, especially in the presence of macroorchidism seen in children, by emphasizing possible causes, especially McCune- Albright, Fragile X syndromes and hypothyroidism.

13.
Hematospermili hastaya yaklaşım
Evaluation of the patient with hematospermia
Halil Tosun, Abdullah Gölbaşı, Emre Can Akınsal, Gökhan Sönmez, Numan Baydilli
doi: 10.24898/tandro.2023.43402  Sayfalar 267 - 271
Hematospermi veya hemospermi semende taze veya beklemiş kanın varlığı olarak tanımlanır. Enfeksiyöz, inflamatuar, iyatrojenik, travmatik, anatomik, neoplastik, vasküler ve sistemik faktörler de dahil olmak üzere çeşitli faktörler hematospermiye neden olabilir. En çok 40 yaşın altındaki erkeklerde görülür ve nedeni genellikle iyi huyludur; yine de tek bir hematospermi epizodu bile temel bir tanısal değerlendirme gerektirir. Değerlendirmenin temel amacı, hematosperminin altta yatan önemli veya tedavi edilebilir nedenlerini belirlemek ve tam değerlendirme sonrasında herhangi bir nedensel faktör tespit edilemediği takdirde hastaya yeniden güvence vermektir. Bu derleme, hematosperminin altta yatan nedenlerine dayalı olarak ayrıntılı öykü, fizik muayene, uygun laboratuvar incelemeleri ve tanısal görüntülemeyi içeren yaklaşım yönetimini göstermeyi amaçlamaktadır.
Hematospermia or hemospermia is defined as the presence of fresh or stale blood in the semen. Various factors can cause hematospermia, including infectious, inflammatory, iatrogenic, traumatic, anatomical, neoplastic, vascular, and systemic factors. It is most common in men under the age of 40 and the cause is usually benign; however, even a single episode of hematospermia requires basic diagnostic evaluation. The main purpose of the evaluation is to identify significant underlying or treatable causes of hematospermia and to reassure the patient if no causal factor is identified after full evaluation. This review aims to demonstrate the management of hematospermia, which includes detailed history, physical examination, appropriate laboratory examinations and diagnostic imaging, based on the underlying causes.

14.
Prostat lazer cerrahileri sonrası erektil ve ejakülatuvar fonksiyonlar
Erectile and ejaculative functions after prostate laser surgery
Abdullah Gölbaşı, Halil Tosun, Emre Can Akınsal, Gökhan Sönmez, Numan Baydilli
doi: 10.24898/tandro.2023.98475  Sayfalar 272 - 275
Benign prostat hiperplazisi (BPH), yaşlanan erkeklerde alt üriner sistem semptomları (AÜSS) ve düşük yaşam kalitesi ile sonuçlanan yaygın bir sağlık durumudur. Prostata yönelik uygulanan cerrahiler içerisinde yakın zamana kadar transüretral prostatektomi (TUR-P) altın standart olarak kabul görmekteydi ancak gelişen lazer teknolojileri ile yapılan prostat enükleasyonu yöntemleri TUR-P’ye güçlü bir rakip olmuş ve yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır. Prostata yönelik uygulanan tüm cerrahi prosedürlerin cinsel fonksiyonlar üzerine etkileri birçok araştırmaya konu olmuştur. Kaliteli yaşamın ön plana çıktığı ve teknolojik gelişmelerin giderek arttığı günümüzde BPH’nin cerrahi tedavisinde cinsel fonksiyonlar üzerine minimal etkisi olan tedavi yöntemi arayışları artmıştır. Bu derlemede BPH tedavisinde uygulanan lazer cerrahilerinin erektil ve ejakülatuvar fonksiyona etkisi güncel literatür eşliğinde sunulacaktır.
Benign prostatic hyperplasia (BPH) is a common health condition in aging men resulting in lower urinary tract symptoms (LUTS) and poor quality of life. Until recently, transurethral prostatectomy (TUR-P) was considered the gold standard for prostate surgery, but prostate enucleation methods using advanced laser technologies have become a strong competitor to TUR-P and have become widely used. The effects of all surgical procedures performed for prostate on sexual functions have been the subject of many studies. In today’s world where quality of life is emphasized and technological advances are increasing, the search for treatment methods with minimal effect on sexual function in the surgical treatment of BPH has increased. In this review, the effects of laser surgeries in the treatment of BPH on erectile and ejaculatory function will be presented with the current literature.

15.
Androlojide yapay zekânın kullanım alanları
Using areas of artificial intelligence in Andrology
Hakan Görkem Kazıcı, Haluk Erol
doi: 10.24898/tandro.2023.04875  Sayfalar 276 - 281
Son yıllarda giderek popüler hale gelen yapay zekâ birçok alanda olduğu gibi tıp alanında da sıklıkla kullanılmaya başlanmıştır. Modern tıbbın her alanında olduğu gibi androloji alanında da son yıllarda hastalıkların tanısından tedavisine kadar birçok konuda yapay zekâ ile ilgili çalışmalar yapılmaktadır. Bu derlemede androlojide yapay zekânın kullanım alanları, güncel literatür eşliğinde incelenerek aktarılmaya çalışılacaktır.
Artificial intelligence, which has become increasingly popular in recent years, has started to be used frequently in the field of medicine as in many other fields. Artificial intelligence, which has started to be used at many points in every field of modern medicine, has been used in the field of andrology in recent years in many areas from diagnosis to treatment of diseases. In this review, the areas of utility of artificial intelligence in andrology will be examined in the light of current literature.

OLGU SUNUMU
16.
HIV-negatif hastada penil kaposi sarkomu: Olgu sunumu
Penile kaposi’s sarcoma in A HIV- negative patient: a Case report
Abuzer Öztürk, İsmail Emre Ergin, Aydemir Asdemir, Nisa Begüm Öztürk, Hüseyin Saygın
doi: 10.24898/tandro.2023.34966  Sayfalar 282 - 284
Kaposi sarkomu, sıklıkla immünsuprese hastalarda görülen enflamatuvar vasküler bir tümördür. Burada insan immünyetmezlik virüsü (HIV) negatif, immünsupresif tedavi almayan bir hastada saptanan glans penis tutulumlu bir Kaposi sarkomu olgusu sunulmuştur. Altmış dokuz yaşında glans peniste mor renkli nodüler lezyon ile başvurdu. Lezyonun eksizyonei biyopsi incelemesinde Kaposi sarkomu tanısı konuldu. Antitümör tedavi verilmeyen hasta on aydır hastalıksız izlemdedir. Sonuç olarak, penisin nonspesifik lezyonlarının ayırıcı tanısında hasta HIV negatif olsa da Kaposi sarkomu akılda bulundurulmalıdır.
Kaposi sarcomas are inflammatory and vascular tumors and occur frequentiy in immunosuppressive patients. Herein, we present a case of Kaposi sarcomas in patient who has not infected with human immunodeficiency virüs (HIV) or received an immunosuppressive medication. Sixty-nine-year-old man was admitted to the hospital with violet nodular lesion in glans penis. The examination of excisionat biopsy of lesion revealed Kaposi sarcomas. The patient has been followed up without antitumor treatment and relapse for ten months. In conclusion, Kaposi sarcomas should be mind in differential diagnosis of non-specific lesion of penis.

ANDROLOJİ YAYINLARI VE KONGRE TAKVİMİ
17.
Androloji Yayınları ve Kongre Takvimi
Publications and Congress Calendar of Andrology

Sayfalar 285 - 290
Makale Özeti |Tam Metin PDF

LookUs & Online Makale