e-ISSN 2587-2524
Cilt : 26 Sayı : 3 Yıl :

Dizinler

Bu derginin içeriği Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı kapsamında lisanslanmıştır.

Androloji Bülteni - : 26 (3)
Cilt: 26  Sayı: 3 - 2024
1.
Kapak
Cover

Sayfa I

2.
Danışma Kurulu
Reviewers

Sayfalar II - III

3.
Başkan'dan
From the President

Sayfa IV

4.
Editör'den
From the Editor

Sayfa V

5.
İçindekiler
Contents

Sayfa VI

ORIJINAL ARAŞTIRMA
6.
Prematür ejakülasyon tanılı hastalarda depresyon ve kaygı düzeylerinin değerlendirilmesi
Assessment of depression and anxiety levels in the patients with premature ejaculation
Süleyman Sağır, Şule Allahverdi, Müslüm Ergün, Kübra Sezer Katar
doi: 10.24898/tandro.2024.38039  Sayfalar 163 - 166
AMAÇ: Prematür ejakülasyon şikayeti olan hastalar sıklıkla kötü psikolojik durumla hastaneye başvururlar. Bu çalışmada amacımız prematür ejakülasyon şikayetiyle başvuran hastalarda depresyon ve kaygı düzeylerinin değerlendirilmektir.
GEREÇ ve YÖNTEMLER: Çalışmaya sadece yaşam boyu prematür ejakülasyon (PE) ve sonradan kazanılmış olan PE hastaları dahil edildi. Bu çalışmaya toplam 80 hasta dahil edildi. Dahil edilme kriterlerini karşılayan hastaların yaş, boy, kilo, vücut kitle indeksi (BMI), meslek gibi demografik verileri kaydedildikten sonra depresyon ve anksiyete şiddetini değerlendirmede kullanılan Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ) ve Hastane Anksiyete ve Depresyon Ölçeği (HADÖ) anketleri doldurtuldu.
BULGULAR: Araştırmaya katılanların prematür ejakülasyon süresi 30 saniyesinin altında olanlarda 30 saniyenin üstünde olanlara göre; PE değerlendirme anketi puanı, Beck Depresyon Ölçeği ve HAD Ölçeği puanları anlamlı olarak yüksek bulunmuştur (p<0,05). Ayrıca yaılan korelasyon analizleri Prematür ejakülasyon anketi puanı arttıkça; BDÖ puanı (r=0,775) ve HAD Ölçeği puanının da (r=0,882) arttığını göstermektedir.
SONUÇ: Erkek hastalarda prematür ejakülasyon şiddeti arttıkça depresyon ve anksiyete düzeylerinde artış gözlenmekte bu nedenle hasta değerlendirilmesinde ve tedavisinde multidisipliner bir yaklaşım sergilenmelidir.
OBJECTIVE: Premature ejaculation patients often present to the hospital with poor psychological conditions. The aim of this study is to evaluate the levels of depression and anxiety in patients presenting with premature ejaculation complaints.
MATRERIAL and METHODS: The study included only patients with lifelong premature ejaculation (PE) and acquired PE. A total of 80 patients were included in this study. After recording demographic data such as age, height, weight, body mass index (BMI), occupation, etc., patients who met the inclusion criteria were administered the Beck Depression Inventory (BDI) and Hospital Anxiety and Depression Scale (HADS) questionnaires to assess the severity of depression and anxiety.
RESULTS: The premature ejaculation evaluation questionnaire scores, Beck Depression Inventory (BDI), and Hospital Anxiety and Depression Scale (HADS) scores were found to be significantly higher in individuals with premature ejaculation duration of less than 30 seconds compared to those with a duration of over 30 seconds (p<0.05). Additionally, correlation analyses showed that as the premature ejaculation questionnaire score increased, both the BDI score (r=0.775) and HADS score (r=0.882) also increased.
CONCLUSION: In male patients, an increase in the severity of premature ejaculation is associated with an increase in depression and anxiety levels. Therefore, a multidisciplinary approach should be exhibited in the evaluation and treatment of patients.

7.
Testis torsiyonu ve epididimo-orşit ayırıcı tanısında hematolojik parametrelerin öngörü değeri
Predictive value of hematologic parameters in the differential diagnosis of testicular torsion and epididymo-orchitis
Metin Yığman, Berk Yasin Ekenci, Hüseyin Mert Durak, Adem Sancı
doi: 10.24898/tandro.2024.20053  Sayfalar 167 - 172
AMAÇ: Testis torsiyonu (TT) organ kaybı ile sonuçlanabilecek acil ürolojik bir durumdur. Ayrıcı tanıda en sık epididimo-orşitler (EO) gelmektedir. Bu çalışmada hematolojik parametrelerin ve enflamatuvar belirteçlerin TT ve EO ayırıcı tanısında kullanılabilirliğinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
GEREÇ ve YÖNTEMLER: Ocak 2015 ile Ocak 2024 arasında acil servise akut skrotum ile başvurup TT ve EO tanısı alan hastaların tam kan sayımlarından elde edilen veriler retrospektif olarak değerlendirildi. Hastaların demografik özellikleri ve başvuru sırasındaki tam kan sayımlarındaki parametreler kaydedildi. Nötrofil/lenfosit oranı (NLR), trombosit/lenfosit oranı (PLR) ve monosit/eozinofil oranı (MER) hesaplandı. Gruplar yaş, hematolojik parametreler, NLR, PLR ve MER açısından karşılaştırıldı. Anlamlı parametrelerin işlem karakteristik eğrisi analizi ve eğri altında kalan alanları belirlendi. Ayrıcı tanıda etkili risk faktörlerini belirlemek için tek değişkenli ve çoklu lojistik regresyon analizi kullanıldı.
BULGULAR: Çalışmaya toplam 149 hasta dâhil edildi. Testis torsiyonu grubu 79 hasta, EO grubu 70 hastadan oluşuyordu. Tüm hastaların medyan yaşı 23 yıl (Q1–3=19,5–26), TT grubunda medyan yaş 20 yıl (Q1–3=19–25); EO grubunda ise medyan yaş 23 yıl (Q1–3=21–27) idi. İki grup arasında yaş, lenfosit sayısı, monosit sayısı, eozinofil sayısı, ortalama trombosit hacmi (MPV), NLR ve PLR açısından istatistiksel olarak anlamlı fark saptandı (p>0,05). Çoklu lojistik regresyon analizinde ise TT ve EO ayırıcı tanısında sadece MPV değerinin ≤9,35 olması TT tanısı için önemli bir öngörücü faktör olarak görüldü.
SONUÇ: Testis torsiyonu ve EO ayırıcı tanısından MPV kullanılabilir bir parametre gibi görünmektedir. Bu konuda prospektif, çok merkezli çalışmaların yanı sıra daha büyük örneklem büyüklüğüne sahip meta-analizlerin literatüre katkısı ile kılavuz önerilerinde yer bulmasına ihtiyaç vardır.
OBJECTIVE: Testicular torsion (TT) is a urologic emergency that may result in organ loss. The most common differential diagnosis is epididymo-orchitis (EO). The aim of this study was to evaluate the usefulness of hematologic parameters and inflammatory markers in the differential diagnosis of TT and EO.
MATRERIAL and METHODS: Data obtained from complete blood counts of patients admitted to the emergency department with acute scrotum and diagnosed with TT and EO between January 2015–2024 were retrospectively evaluated. Demographic characteristics of the patients and the parameters in the complete blood counts at the time of presentation were recorded. Neutrophil/lymphocyte ratio (NLR), platelet/lymphocyte ratio (PLR) and monocyte/eosinophil ratio (MER) were calculated. The groups were compared in terms of age, hematologic parameters, NLR, PLR and MER. Receiver operating characteristic and areas under the curve of the parameters found significant were determined. Univariate and multiple logistic regression analysis were used to determine the risk factors for differential diagnosis.
RESULTS: A total of 149 patients were included in the study. The TT group consisted of 79 patients and the EO group consisted of 70 patients. The median age of all patients was 23 years, the median age in the TT group was 20 years, and the median age in the EO group was 23 years. There was a statistically significant difference between the two groups in terms of age, lymphocyte count, monocyte count, eosinophil count, mean platelet volume (MPV), NLR and PLR (p<0.05). In multiple logistic regression analysis, only MPV value ≤9.35 was found to be an important predictive factor for the differential diagnosis of TT and EO.
CONCLUSION: MPV seems to be a useful parameter in the differential diagnosis of TT and EO. In this regard, prospective, multicenter studies as well as meta-analyses with larger sample sizes should be included in guideline recommendations with their contribution to the literature.

8.
ChatGPT’nin kadınlarda alt üriner sistem semptomları ile ilgili soruları yanıtlama performansının değerlendirilmesi
Evaluation of ChatGPT’s performance in answering questions about female lower urinary tract symptoms
Abuzer Öztürk, İsmail Emre Ergin
doi: 10.24898/tandro.2024.53486  Sayfalar 173 - 178
AMAÇ: ChatGPT, OpenAI tarafından geliştirilen bir dil modelidir. Bir dil modeli olarak ChatGPT, soruları yanıtlama, bilgi sağlama, konuşmalara katılma ve daha fazlası gibi çeşitli doğal dil işleme görevleri için kullanılabilir. Kadınlarda alt üriner sistem semptomları (AÜSS) bilgilerinin güvenilirliğini ve doğruluğunu analiz ederek ChatGPT’nin hastaları ve tıp öğrencilerini doğru şekilde bilgilendirmeye uygunluğunu değerlendirmeyi amaçladık.
GEREÇ ve YÖNTEMLER: Kadınlarda AÜSS ile ilgili üroloji derneği web siteleri, hastaneler ve sosyal medya platformlarında sistematik olarak düzenlenen sık sorulan sorular ve Avrupa Üroloji Derneği (EAU) önerilerinden derlenen sorular analiz edildi. Tüm sorular sistematik olarak ChatGPT 3.5 ve 4.0 versiyonlarına gönderildi. İki uzman ürolog birbirinden bağımsız olarak verileri ve sorulara verilen cevapları değerlendirdi ve her cevaba 1’den 4’e kadar puan verdi.
BULGULAR: Kadınlarda AÜSS ile ilgili sık sorulan 103 soru ve EAU kılavuz önerilerinden derlenen 36 soru çalışmaya dahil edildi. Sık sorulan soruların %83,50’si (versiyon 4.0 için %85,44) ve EAU önerilerinden derlenen soruların %80,56’sı (versiyon 4.0 için %80,56) ‘tamamen doğru’ (Grade 1) olarak derecelendirildi. Sorulara tamamen yanlış cevap verme oranı (Grade 4) sık sorulan sorular grubunda %0,97 (versiyon 4.0 için %0,97), rehber tabanlı sorular grubunda ise %2,78 (versiyon 4.0 için %2,78) olarak gerçekleşti. Her iki versiyonun da soruları yanıtlamadaki başarı oranı birbirine yakın bulunmuştur.
SONUÇ: ChatGPT, sorulan sorulara kabul edilebilir yanıtlar verdi. Kısıtlılıklarına rağmen sürekli gelişen bu platformun üroloji kliniklerinde ürologların rehberliğinde kullanılmasının, hastalara ve ailelerine tanı ve tedavi süreçlerinde katkı sağlayacağına inanıyoruz.
OBJECTIVE: ChatGPT is a language model developed by OpenAI. As a language model, ChatGPT can be used for various natural language processing tasks, such as answering questions, providing information, engaging in conversations, and more. We aimed to evaluate ChatGPT’s suitability to accurately inform patients and medical students by analyzing the reliability and accuracy of lower urinary tract symptoms (LUTS) information in women.
MATRERIAL and METHODS: Systematically organized frequently asked questions from urology association websites, hospitals, and social media platforms regarding lower urinary tract symptoms (LUTS) in women, along with questions compiled from European Association of Urology (EAU) recommendations, were analyzed. All questions were systematically submitted to ChatGPT 3.5 and 4.0 versions. Two expert urologists independently evaluated the data and answers to the questions and assigned scores from 1 to 4 to each answer.
RESULTS: A hundred and three frequently asked questions and 36 questions compiled from EAU guideline recommendations regarding LUTS in women were included in the study. 83.50% of the frequently asked questions (85.44% for version 4.0) and 80.56% of the questions compiled from EAU recommendations (80.56% for version 4.0) were rated as ‘completely correct’ (Grade 1). The rate of completely incorrect answers to the questions (Grade 4) was 0.97% in the frequently asked questions group (0.97% for version 4.0) and 2.78% in the guide-based questions group (2.78% for version 4.0). The success rate of both versions in answering questions was found to be close to each other.
CONCLUSION: ChatGPT provided acceptable responses to the posed questions. Despite its limitations, we believe that utilizing this continuously evolving platform under the guidance of urologists in urology clinics will contribute to the diagnosis and treatment processes for patients and their families.

9.
Gebe kadınların genital benlik imajı cinsel memnuniyetlerini etkiler mi?: Kesitsel bir çalışma
Does the genital self-image of pregnant women affect their sexual satisfaction?: A cross-sectional study
Nazlı Baltacı, Rabia Atilla, Özlem Doğan Yüksekol
doi: 10.24898/tandro.2024.54289  Sayfalar 179 - 184
AMAÇ: Gebelerin genital benlik imajının, cinsel memnuniyet üzerine etkisini belirlenmektir.
GEREÇ ve YÖNTEMLER: Tanımlayıcı ve kesitsel nitelikteki bu çalışmaya, Haziran 2022-Ocak 2023 tarihleri arasında Türkiye’nin doğusundaki bir hastanenin gebe izlem polikliniklerine başvuran 513 gebe kadın dâhil edilmiştir. Veriler, çalışmaya alınmaya uygun olan gebelerle yüz yüze görüşülerek “Gebe Bilgi Formu”, “Kadın Genital Benlik İmajı Ölçeği (KGBİÖ)” ve “Kadın Cinsel Memnuniyet Ölçeği (KCMÖ)” kullanılarak toplanmıştır. Veriler “tanımlayıcı istatistikler, pearson korelasyon analizi ve doğrusal regresyon analizi” ile değerlendirilmiştir.
BULGULAR: Gebe kadınların yaş ortalaması 30,88±4,52 yıl ve gebelik yaşı ortalaması 25,17±9,38 hafta idi. Kadınların çoğunluğu gebelikte cinsel isteğinin azaldığını ve gebelikte haftada 1 kez cinsel ilişkiye girdiği belirtti. Gebelerin KGBİÖ puanı ortalaması 19,02±3,96 ve KCMÖ puanı ortalaması 78,82±11,06 idi. Gebelerin KGBİÖ ile KCMÖ puan ortalamaları arasında pozitif yönde zayıf düzeyde anlamlı ilişki saptandı (p<0,01). Regresyon analizine göre gebelerin genital benlik imajı, cinsel memnuniyetini pozitif yönde anlamlı olarak etkilemektedir (p <0,01).
SONUÇ: Gebelerin genital benlik imajı orta düzeyde iken cinsel memnuniyetinin düşük düzeyde olduğu; genital benlik imajı olumlu oldukça cinsel memnuniyetinin arttığı ortaya çıkmıştır.
OBJECTIVE: To determine the effect of genital self-image on sexual satisfaction in pregnant women.
MATRERIAL and METHODS: In this cross-sectional and descriptive study, 513 pregnant women who applied to the pregnancy follow-up outpatient clinics of a hospital in eastern Türkiye between June 2022 and January 2023 were included. Data were collected by face-to-face interviews with the pregnant women who were eligible to participate in the study using the “Pregnant Information Form,” “Female Genital Self-Image Scale (FGSI),” and “Sexual Satisfaction Scale for Women (SSS-W).” Data were analysed by descriptive statistics, Pearson correlation analysis and linear regression analysis.
RESULTS: The mean age of the pregnant women was 30.88±4.52 years and the mean gestational age was 25.17±9.38 weeks. The majority of women stated that their sexual desire decreased during pregnancy and that they had sexual intercourse once a week during pregnancy. The mean FGSI score of the pregnant women was 19.02±3.96 and the mean SSS-W score was 78.82±11.06. A weak positive significant correlation was observed between the mean FGSI and SSS-W scores of pregnant women (p <0.01). According to regression analysis, genital self-image of pregnant women significantly affected sexual satisfaction in a positive manner (p <0.01).
CONCLUSION: Sexual satisfaction of pregnant women appeared to be at a low level when their genital self-image was at a moderate level; furthermore, sexual satisfaction increased when their genital self-image became more positive.

10.
Bebek mizacının annelerin cinsel doyumları üzerine etkisi
The effect of infant temperament on mothers’ sexual satisfaction
Reyyan Gürel, Cansu Akdağ Topal, Ayşe Ay, Melek Gülgün Altıntaş, İlçim Ercan Koyuncu
doi: 10.24898/tandro.2024.44442  Sayfalar 185 - 191
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, bebeklerin mizacının annelerin cinsel doyumları üzerindeki etkilerini inceleyerek, annelerin cinsel yaşamında bebek mizacının oynadığı rolü ortaya koymaktır.
GEREÇ ve YÖNTEMLER: Bu tanımlayıcı ve ilişkisel çalışma 15/03/2024– 01/07/2024 tarihleri arasında yürütülmüştür. Çalışmaya, online platform üzerinden kartopu örnekleme yöntemi ile ulaşılan 187 anne dâhil edilmiştir. Dâhil edilme kriterleri; çalışmaya gönüllü olarak katılmak, okuryazar olmak, 0–1 yaş arasında bebeği olmak, aktif bir cinsel yaşama sahip olmak, cep telefonuna ve WhatsApp/Instagram gibi sosyal medya platformlarını kullanma becerisine sahip olmaktır. Veriler “Sosyodemografik Anket Formu”, “Yeni Cinsel Doyum Ölçeği-Kısa Formu (YCDÖ-KF)” ve “Bebek Davranış Ölçeği (BDÖ)” kullanılarak toplanmıştır.
BULGULAR: Annelerin yaş ortalaması 28,84±5,37’dir. BDÖ-Pozitif Etkilenim alt boyut puan ortalaması 28,84±5,37 iken BDÖ negatif etkilenim alt boyut puan ortalaması 71,44±19,63’tür. YCDÖ-KF toplam puan ortalaması 58,24±16,85’tir. Ayrıca, YCDÖ-KF ilişki kalitesi alt boyut puan ortalaması 19,89±5,44, partnerle uyum alt boyut puan ortalaması 10,38±2,59 ve cinsel haz alt boyut puan ortalaması 10,85±4,34’tür. “BDÖ” negatif duygulanım alt boyutu puan ortalaması ile “YCDÖ-KF” ölçeği ilişki kalitesi ve partnerle uyum alt ölçekleri puan ortalamaları arasında düşük düzeyde negatif yönde anlamlı bir ilişki bulunmuştur.
SONUÇ: Bulgular, bebek mizacının özellikle olumsuz etkileri ile annenin cinsel tatmini arasında önemli ilişki olduğunu göstermiştir. Negatif mizaca sahip bebeklerin, annelerin cinsel doyumlarını azaltabileceği ortaya çıkmıştır. Hemşireler, bebek mizacı ve annenin cinsel sağlığını rutin bakımına entegre ederek annelerin zihinsel sağlığını ve cinsel tatminini destekleyen müdahaleler geliştirebilirler. Ayrıca, ebeveynler arasında cinsel sağlık ve ebeveynlik zorlukları hakkında açık iletişimi teşvik etmek, cinsel tatmin üzerindeki olumsuz etkileri azaltmaya yardımcı olabilir.
OBJECTIVE: The aim of this study is to examine the effects of an infant’s temperament on a mother’s sexual satisfaction.
MATRERIAL and METHODS: This descriptive and correlational study was conducted between 03/15/2024–07/01/2024. The study included 187 mothers who were reached by the snowball sampling method through the online platform. The inclusion criteria were voluntary participation in the study, being literate, having a baby between the ages of 0 and 1, having an active sexual life, having a cell phone and the ability to use social media platforms such as WhatsApp/Instagram. Data were collected using the “Sociodemographic Questionnaire Form”, “New Sexual Satisfaction Scale-Short Form (NSSS-SF)” and “Infant Behavior Scale (IBS)”.
RESULTS: The mean age of the mothers was 28.84±5.37 years. The mean score of the Positive Affect sub-dimension of the BIS was 28.84±5.37, while the mean score of the Negative Affect sub-dimension of the BIS was 71.44±19.63. The mean total score of NSSS-SF was 58.24±16.85. NSSS-SF relationship quality subscale mean score was 19.89±5.44, harmony with partner subscale mean score was 10.38±2.59 and sexual pleasure subscale mean score was 10.85±4.34. A low level negative significant correlation was found between the mean score of “IBS” negative affect subscale and the mean scores of “NSSS-SF” scale relationship quality and harmony with partner subscales.
CONCLUSION: The findings showed that there was a significant relationship between the particularly negative effects on infant temperament and maternal sexual satisfaction. It turned out that infants with negative temperament can reduce a mother’s sexual satisfaction. Nurses can develop interventions that support a mother’s mental health and sexual satisfaction by integrating infant temperament and maternal sexual health into routine care. Furthermore, promoting open communication between parents about sexual health and parenting challenges may help reduce negative effects on sexual satisfaction.

DERLEME
11.
Genç kadınların cinsel sağlık okuryazarlık düzeylerinin evlilik öncesi riskli cinsel davranışları üzerine etkisi
The effect of young women’s sexual health literacy levels on their premarital risky sexual behaviors
Ece Kaplan Doğan
doi: 10.24898/tandro.2024.68889  Sayfalar 192 - 198
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı genç kadınların cinsel sağlık okuryazarlık düzeylerinin evlilik öncesi riskli cinsel davranışları üzerine etkisini belirlemektir.
GEREÇ ve YÖNTEMLER: Tanımlayıcı türdeki araştırma 2023-2024 eğitim öğretim yılı Gaziantep Üniversitesinin Sağlık Bilimleri Fakültesi’nin Ebelik Bölümünde öğrenim gören 356 genç kadın öğrenciyle yapılmıştır. Veri toplama araçları olarak “Kişisel Bilgi Formu”, “Cinsel Sağlık Okuryazarlığı Ölçeği (CİSOY) ve “Genç Kadınlar İçin Evlilik Öncesi Riskli Cinsel Davranış Değerlendirme Ölçeği (GKEÖRCDDÖ)” kullanılmıştır.
BULGULAR: Genç kadınların CİSOY toplam puan ortalamaları 54,37±9,96, cinsel bilgi alt boyut puan ortalamaları 32,22±9,00 ve cinsel tutum alt boyut puan ortalamaları 17,35±4,31 olarak tespit edilmiştir. Genç kadınların GKEÖRCDDÖ toplam puan ortalamaları 74,54±13,15 olarak saptanmıştır. GKEÖRCDDÖ alt boyutları puan ortalamalarına bakıldığında; motive edici inanışlar 37,02±6,62, kolaylaştırıcılar 24,92±5,56 ve engelleyici faktörler 12,59±3,51 puan olarak belirlenmiştir. CİSOY ve GKEÖRCDDÖ toplam puan ortalamaları arasında negatif yönlü zayıf düzeyde istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur (r=-,243, p=0,001). Cinsel sağlık okuryazarlığı evlilik öncesi riskli cinsel davranışlar puanlarındaki değişimi %0,59 düzeyinde açıklamaktadır (F=22,167; p=0,001).
SONUÇ: Genç kadınların cinsel sağlık okuryazarlık düzeylerinin yüksek ve olumlu bir cinsel tutuma sahip oldukları ve evlilik öncesi riskli cinsel davranış sergileme durumlarının düşük olduğu bulunmuştur. Ayrıca cinsel sağlık okuryazarlık düzeyleri arttıkça evlilik öncesi cinsel davranışlarda riskin azaldığı tespit edilmiştir.
OBJECTIVE: The aim of this study is to determine the effect of young women’s Sexual Health literacy levels on their risky sexual behaviors before marriage.
MATRERIAL and METHODS: The descriptive type of research was conducted with 356 young female students studying at the Midwifery Department of the Faculty of Health Sciences of Gaziantep University in the 2023-2024 academic year. “Personal Information Form”, “Sexual Health Literacy Scale (SHLS) and “Premarital Risky Sexual Behavior Assessment Scale for Young Women (PRSAS-YW)” were used as data collection tools.
RESULTS: Young women’s SHLS total score average was found to be 54.37±9.96, their sexual knowledge subscale average score was 32.22±9.00, and their sexual attitude subdimension average score was 17.35±4.31. The mean total score of young women on the PRSASYW was found to be 74.54±13.15. When looking at the average scores of the PRSAS-YW subscales; motivating beliefs were determined as 37.02±6.62 points, facilitators were determined as 24.92±5.56 and hindering factors were determined as 12.59±3.51 points. A negative, weakly statistically significant relationship was found between the SHLS and PRSAS-YW total score averages (r=-.243, p=0.001). Sexual Health literacy explains the change in premarital risky sexual behavior scores at a level of 0.59% (F = 22.167; p = 0.001).
CONCLUSION: It was found that young women had high Sexual Health literacy levels and a positive sexual attitude, and their risky sexual behavior before marriage was low. Additionally, it has been determined that as Sexual Health literacy levels increase, the risk of premarital sexual behavior decreases.

12.
“Eski Tıp” metni ve ampirik tıbbın kökenleri
“Ancient Medicine” text and the roots of empirical medicine
Özgür Yılmaz, Ates Kadioglu
doi: 10.24898/tandro.2024.10170  Sayfalar 199 - 204
AMAÇ: Çalışmamızda henüz başlangıç aşamasındaki tıp ve felsefenin ilişkisi incelenecek ve “Corpus Hippocraticum” içinde yer alan “Eski Tıp” başlıklı metin bağlamında felsefenin rasyonel yöntemlerine karşı önerilen ampirik tıp anlayışı ele alınacaktır.
GEREÇ ve YÖNTEMLER: Akademik araştırma
BULGULAR: Ampirik tıp anlayışının antik kökenleri soruşturulmuştur.
SONUÇ: Corpus Hippocraticum'da bulunan "Antik Tıp" başlıklı metin tıbbın mistisizm ve büyünün yanı sıra felsefeden de bağımsızlaşması yönünde bilinen ilk teşebbüstür.
OBJECTIVE: In our study, the relationship between medicine and philosophy, which are still in their infancy, will be analysed and the empirical understanding of medicine proposed against the rational methods of philosophy in the context of the text titled “Ancient Medicine” in the “Hippocratic Corpus” will be discussed.
MATRERIAL and METHODS: Academic Research
RESULTS: The ancient origins of empirical medicine are investigated.
CONCLUSION: The text entitled ‘Ancient Medicine’ in the Corpus Hippocraticum is the first known attempt to make medicine independent of philosophy as well as of mysticism and magic.


13.
Benign prostat obstrüksiyonu için yapılan minimal invaziv cerrahi terapilerin seksüel fonksiyonlar üzerine etkileri
Sexual function outcomes of minimally invasive surgical therapies for benign prostatic obstruction
Yiğit Can Filtekin, Halil Lütfi Canat
doi: 10.24898/tandro.2024.60420  Sayfalar 205 - 212
Derlemenin amacı benign prostat obstruksiyonu (BPO) tedavi yöntemlerinden olan minimal invaziv cerrahi terapilerin (MIST) cinsel fonksiyonlar üzerindeki etkilerini karşılaştırmaktır. Konvansiyonel yöntemlerle kıyaslandığında, minimal invaziv yöntemler, erektil disfonksiyon ve ejakülasyon bozuklukları gibi cinsel fonksiyonlarda daha az olumsuz etkiye sahiptir. Günümüzde hastaların beklentileri, cinsel fonksiyonların korunması yönünde artmış olup, bu nedenle MIST yöntemlerinin önemi daha da artmıştır. RezumTM, UroLift®, Aquablation®, Trasperineal laser ablation –TPLA (Echolaser® TPLA, Elesta S.p.A., Calenzano, Italy), iTind® ve Prostatik Arter Embolizasyonu (PAE) gibi tekniklerin uzun dönem sonuçları, cinsel fonksiyonlar üzerindeki olumlu etkilerini desteklemektedir. Cinsel fonksiyonlar üzerine oluşturulan anket formlarının farklılık arz etmeleri; çalışmalar arası karşılaştırmaları zorlaştırsa da MIST yöntemlerinin meta analiz düzeyinde yapılan çalışmalarında bu yöntemlerin cinsel fonksiyonları koruduğu gözlemlenmiştir. Bu tedavi yöntemleri, özellikle hafif-orta derecede işeme güçlüğü yaşayan ve cinsel fonksiyon kaybı konusunda endişeleri olan hastalar için önerilmektedir. Ancak işeme parametrelerinde altın standart olan TURP’ye göre geride kaldıkları unutulmamalıdır.
The aim of this review is to compare the effects of minimally invasive surgical therapies (MIST) on sexual function in the treatment of benign prostatic obstruction (BPO). Compared to conventional methods, minimally invasive techniques have a less detrimental impact on sexual functions, such as erectile dysfunction and ejaculatory disorders. Nowadays, there is an increasing patient expectation for the preservation of sexual function, which has further elevated the importance of MIST techniques. Long-term outcomes of techniques such as Rezum™, UroLift®, Aquablation®, Transperineal Laser Ablation –TPLA (Echolaser® TPLA, Elesta S.p.A., Calenzano, Italy), iTind®, and Prostatic Artery Embolization (PAE) support their positive effects on sexual function. Although the variability in the questionnaires assessing sexual function makes cross-study comparisons challenging, meta-analyses have observed that MIST techniques tend to preserve sexual function. These treatment methods are particularly recommended for patients with mild to moderate urinary symptoms who are concerned about losing sexual function. However, it should be noted that they may fall short in improving urinary parameters compared to the gold standard, TURP.

14.
Erektil disfonksiyonda Trombositten Zengin Plazma (TZP) tedavisi
Platelet Rich Plasma (PRP) treatment in erectile dysfunction
Osman Çağatay Çiftçi, Erhan Demirelli
doi: 10.24898/tandro.2024.21347  Sayfalar 213 - 217
Erektil disfonksiyon (ED) tatmin edici cinsel performans için yeterli ereksiyonun sağlanamaması veya sürdürülememesi olarak tanımlanmıştır. Erektil disfonksiyon prevalansı yaşla birlikte artmaktadır. ED’nin etiyolojik nedenleri vaskülojenik, nörojenik, anatomik, hormonal, ilaca bağlı ve/veya psikojenik olabilir. Erektil disfonksiyon tedavisinde ilk basamak tedavi olarak Fosfodiesteraz-5 enzim inhibitörleri (PDE5-i) kullanılır. Son zamanlarda ED tedavisinde rejeneratif tedaviler popüler olmuştur. Trombositten zengin plazma (TZP) tedavisi en popüler rejeneratif ED tedavilerinden birisidir. Trombositten zengin plazma tedavisinde trombositlerin içerdiği α-granüllerden salgılanan çeşitli büyüme faktörleri ve sitokinlerin rejenerasyonu sağladığı gösterilmiştir. Bu sitokinler hücre çoğalması, kemotaksis, hücre farklılaşması ve anjiyogenezde önemli roller oynarlar. Trombositten zengin plazmanın miyelin rejenerasyonunda iyileşme, korparal atrofide azalma ve erektil fonksiyonda iyileşme oluşturduğu hayvan çalışmaları ile desteklenmiştir. Klinik çalışmalarda da PRP’nin ED üzerine olumlu etkileri gösterilmekle beraber, net bir öneri sunumu için veriler henüz yeterli seviyede değildir.
Erectile dysfunction (ED) is defined as the inability to achieve or maintain an erection sufficient for satisfactory sexual performance. The prevalence of ED increases with age. The etiological causes of ED may be vasculogenic, neurogenic, anatomic, hormonal, drug-induced and/or psychogenic. Phosphodiesterase-5 enzyme inhibitors (PDE5-i) are used as the first-line treatment for ED. Recently, regenerative therapies have become popular in the treatment of ED. PRP therapy is one of the most popular regenerative ED treatments. Various growth factors and cytokines secreted from the α-granules contained in platelets have been shown to provide tissue regeneration in PRP treatment. These cytokines play important roles in cell proliferation, chemotaxis, cell differentiation and angiogenesis. Animal studies have shown that PRP improves myelin regeneration, reduces corporal atrophy, and improves erectile function. Although clinical studies have shown the positive effects of PRP on ED, the data are not yet sufficient to make a clear recommendation.

15.
Cinsel fizyolojide ve genital anatomide kadın ile erkek arasındaki benzerlik ve farklılıklar
Similarities and differences between male and female sexual physiology and genital anatomy
Elif Kabadayı, Şükran Başgöl
doi: 10.24898/tandro.2024.92260  Sayfalar 218 - 224
Cinsellik, tanım ve algılarda farklılık gösterse de insanlığın varoluşundan beri hep vardır. Cinsellik antenatal dönemde başlayıp yaşam boyu devam eden ve üreme kabiliyetiyle neslin devamını sağlayan, fizyolojik, psikolojik, ekonomik sosyal ve kültürel faktörlerden etkileyebilen çok boyutlu bir kavramdır. Üreme işlevini gerçekleştiren genital organlar, kadın ve erkekte yapı, şekil ve konum açısından farklılık göstermektedir. Erkeklerin üremedeki rolü, sperm üretimi ve bu spermlerin kadın üreme sistemine iletilmesiyle sınırlıdır. Buna karşılık, kadınların üremedeki rolü çok daha karmaşıktır; ovum üretimi, döllenme, gebelik sürecinin devamı ve fetüsün doğumuna kadar olan tüm aşamaları içerir. Bu nedenle, kadın ve erkek arasındaki cinsel fizyoloji ve genital anatomi farklılıkları, üreme sürecindeki bu rollerin karmaşıklığı ve kapsamı ile belirginleşmektedir. Bu derlemede kadın ve erkek arasındaki cinsel fizyoloji ve genital anatomi farklılıkları ayrıntılı olarak incelenmiştir. Üreme sistemlerinin yapısal ve işlevsel özellikleri, cinsiyete özgü fonksiyonları yansıtarak üreme sürecinin karmaşıklığını ortaya koymaktadır. Bu bilgilerin, cinsel sağlığın değerlendirilmesinde ve sağlık profesyonellerinin eğitiminde önemli bir temel sağladığı görülmektedir. Bu nedenle, anatomik ve fizyolojik bilgilerin, cinsel sağlık hizmetlerinin geliştirilmesine yönelik değerli bir kaynak sunduğu düşünülmektedir.
Sexuality, while differing in definitions and perceptions, has existed since the dawn of humanity. It is a multifaceted concept that begins in the antenatal period and continues throughout life, influenced by physiological, psychological, economic, social, and cultural factors, and is essential for reproductive capability and the continuation of the species. Genital organs involved in reproductive function exhibit differences in structure, shape, and position between males and females. Men’s role in reproduction is limited to sperm production and its delivery to the female reproductive system. In contrast, women’s role in reproduction is much more complex, encompassing ovum production, fertilization, the continuation of the pregnancy, and all stages up to the birth of the fetus. Consequently, the differences in sexual physiology and genital anatomy between males and females are highlighted by the complexity and scope of these roles in the reproductive process. This review examines in detail the differences in sexual physiology and genital anatomy between males and females. The structural and functional characteristics of the reproductive systems reflect the genderspecific functions, revealing the complexity of the reproductive process. These insights provide a fundamental basis for evaluating sexual health and for training healthcare professionals. Therefore, anatomical and physiological knowledge is considered a valuable resource for the development of sexual health services.

OLGU SUNUMU
16.
Tipik muayene bulguları olmadan üretral yaralanmanın eşlik ettiği penil fraktür: Nadir bir olgu sunumu
Penile fracture with concomitant urethral injury without typical examination findings: A rare case report
Berk Yasin Ekenci, Hüseyin Mert Durak, Ömer Akın Özkan, Hilmi Sarı, Ahmet Nihat Karakoyunlu, Fatih Yalçınkaya
doi: 10.24898/tandro.2024.88864  Sayfalar 225 - 227
Penil fraktür genellikle tek taraflı görülür, %2–10 oranında iki taraflı da görülebilmektedir. Penil fraktüre eşlik eden üretral yaralanma daha da nadirdir ve ürolojik bir acil olarak tanımlanmaktadır. Acil cerrahi yapılması standart yaklaşım olarak kabul edilir. Olgumuzda 25 yaşında bir erkek hasta, cinsel ilişki sırasında penisine aldığı künt travmadan yaklaşık iki saat sonra acil servise başvurdu. Aniden bir çatırtı sesi duyduğunu iletti. Penil fraktüre özgü fizik muayene bulguları olan patlıcan deformitesi, kelebek işareti ve penil deviasyon gözlenmedi. Fizik muayene sırasında üretroraji görüldü. Penis ultrasonografisinde her iki kavernöz cismin distalinde tunika albugineada defekt mevcuttu. Retrograd üretrografide opak maddenin üretradan korpus kavernozumu doldurduğu gözlendi. Cerrahi eksplorasyon yapıldı. Üretranın dorsal tarafında iki fraktür hattında rüptür vardı. Üretra, foley kateter üzerinden primer anastomoz edildi. Her iki korpus kavernozumdaki defektler sütürize edildi. Sonuç olarak penil fraktüre özgü muayene bulguları her zaman mevcut olmayabilir. Semptomların eşlik ettiği penil fraktürlü olgularda üretral yaralanma mutlaka düşünülmelidir.
Penile fractures typically present unilaterally, although bilateral occurrences account for 2–10% of cases. Urethral injury concomitant with penile fracture is exceedingly rare and constitutes a urologic emergency. Emergency surgery is widely accepted as the standard approach. In the presented case, a 25-year-old male patient presented to the emergency department approximately two hours after experiencing blunt trauma to the penis during sexual intercourse, accompanied by a sudden crackling sound. Physical examination did not reveal classic signs of penile fracture such as eggplant deformity, butterfly sign, or penile deviation; however, urethrorrhagia was evident. Ultrasonography revealed a defect in the tunica albuginea at the distal portion of both cavernous bodies. Retrograde urethrography demonstrated filling of the corpus cavernosum from the urethra with an opaque substance. Surgical exploration identified rupture along two fracture lines on the dorsal aspect of the urethra. Primary anastomosis of the urethra was performed over a Foley catheter, and defects in both corpus cavernosum were sutured. This case underscores the variability in presentation of penile fractures and emphasizes the necessity of considering urethral injury in cases of penile fracture with associated symptoms.

ANDROLOJİ YAYINLARI VE KONGRE TAKVİMİ
17.
Androloji Yayınları ve Kongre Takvimi
Publications and Congress Calendar of Andrology

Sayfalar 228 - 231
Makale Özeti |Tam Metin PDF

LookUs & Online Makale