e-ISSN 2587-2524
Cilt : 20 Sayı : 4 Yıl :

Dizinler

Bu derginin içeriği Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı kapsamında lisanslanmıştır.

Androloji Bülteni - : 20 (4)
Cilt: 20  Sayı: 4 - 2018
1.
Kapak
Cover

Sayfa I

2.
Danışma Kurulu
Reviewers

Sayfa II

BAŞKANDAN MESAJ
3.
Başkan' dan
From The President

Sayfa III
Saygıdeğer Meslektaşlarım, Hepinizin bildiği üzere, 1 Aralık 2018 tarihinde olağan genel kurulumuz değerli katılımlarınızla toplanmış; seçilen yeni yönetim kurulumuz göreve başlamıştır. Yeni dönemde de genel kurulda ayrıntılı olarak dile getirilen bilimsel faaliyetlerin ve projelerin aralıksız olarak devam edeceği kuşkusuzdur. Türk Androloji Derneği, kurulduğu 1992 yılından günümüze, sadece bilimsel liyakati esas alan çalışma prensipleri ile yoluna devam etmektedir. Her zaman ifade ettiğimiz gibi ana hedefimiz; bilim politikaları çerçevesinde güncel bilgiyi yakalamak ve meslektaşlarımız ile paylaşmaktır. Bu amaçla; gerek yurt içi gerekse yurt dışı bilimsel toplantı programlarımızı ve eğitim amaçlı yerel toplantılarımızı yoğun bir şekilde devam ettirmeyi hedefliyoruz.

Günümüze kadar gerçekleştirilen tüm bilimsel faaliyetlerde olduğu gibi, bundan sonraki dönemlerde de bilimsel hedeflere ulaşmada en önemli rolün Androlojiye gönül vermiş üye ve meslektaşlarımız olduğunu bir kez daha vurgulamak isteriz. Tüm meslektaşlarımızın yeni yılını kutlarken, herkese sağlıklı, huzurlu ve bilim dolu bir yıl dileriz.

Saygılarımla

Prof. Dr. Mustafa Faruk USTA
Türk Androloji Derneği Başkanı

EDİTÖR KÖŞESİ
4.
Editör' den
From The Editor

Sayfa IV
Değerli Meslektaşlarım, Dergimizin 2018 yılındaki son sayısı ile karşınızdayız. TUBİTAK dizinine kabulünden sonraki iki yıllık süreçte dergimize gönderilen özellikle araştırma makalelerinin sayı ve kalitesinde gözle görülür bir artış olmuştur. Yine bu süreçte yayın değerlendirme aşamasında büyük fedakârlıklarla ellerinden gelenin en iyisini bizlerden esirgemeyen danışma kurulumuzun çok değerli üyelerinin katkıları sayesinde, yayın değerlendirme ve basım hızımız üst seviyedeki dergilerle yarışır düzeye gelmiştir. Bu bağlamda akademik hayatlarının başlangıcında olan veya yerli yayın konusunda eksiği olan genç akademisyen kardeşlerimizin bu fırsatı değerlendirmelerini özellikle tavsiye ederim.

2018 yılı itibariyle dergimizin TÜBİTAK ULAKBİM TR Dizin, Türkiye Atıf Dizini ve Türk Medline vertabanlarında dizinlenmeye başladığını memnuniyetle sizlerle paylaşmak isterim. Dergimizin bu yolculuğunda bizleri yalnız bırakmayan yazarlarımıza ve danışma kurulumuzun çok değerli üyelerine gönülden şükranlarımızı sunuyorum. Aynı desteğin bundan sonra da artarak devam edeceğine inanıyorum.

Bu sayının içeriğine bakıldığında yine zevkle okuyacağınız çok kaliteli ve doyurucu araştırma makaleleri ve en güncel bilgileri içeren derlemeler sizlerin beğenisine sunulmakta. 2019’un gönlünüzce bir yıl olması dileğiyle…

Doç. Dr. Ahmet GÖKÇE
Editör

İÇİNDEKİLER
5.
İçindekiler
Contents

Sayfa V
ARAŞTIRMA YAZILARI | ORIGINAL ARTICLES

103 Brusellozun ilk manifestasyonu olarak ortaya çıkan epididimo-orşit olgularının semptom ve bulguları non-spesifik epididimo-orşitten farklı mıdır? Are the symptoms and signs of brucella epididimo-orchitis as the first presenting sign of brusellosis different from non-spesific epididimo-orchitis? Ozan Efesoy, Barış Saylam, Selahittin Çayan

108 Parmak ve el ölçüm değerleri ve sağ-sol değerler arasındaki farkın semen parametleri ile ilişkisi The relationship between finger and hand measurement values, and differences between right-left values with semen parameters Mehmet Zeynel Keskin, Yusuf Özlem İlbey, Tuğba Zeyrek

114 Asemptomatik inflamatuvar prostatit C-reaktif protein ve steril piyüri temelinde tahmin edilebilir mi? Can asymptomatic inflammatory prostatitis be predicted based on C-reactive protein and sterile pyuria? Selamettin Demir, Abdullah Gül

DERLEME | REVIEW

120 Varikosel tanısında kullanılan görüntüleme yöntemleri Imaging methods used in diagnosis of varicocele Ali Atan

126 Kadın cinsel fonksiyon bozukluklarında fitoterapi Phytotherapy in female sexual dysfunctions Dilek Aygin, Aysel Gül, Özge Yaman, Hande Cengiz

133 Kadın cinsel fonksiyon bozuklukları: 2018 güncelleme Female sexual function disorders: Updating 2018 Handan Özcan, Nezihe Kızılkaya Beji

138 TÜRKİYE’DEKİ ANDROLOJİ YAYINLARI | ANDROLOGY PUBLICATIONS IN TURKEY 142 KONGRE TAKVİMİ | CONGRESS CALENDAR

KLINIK ARAŞTIRMA MAKALESI
6.
Brusellozun ilk manifestasyonu olarak ortaya çıkan epididimo-orşit olgularının semptom ve bulguları non-spesifik epididimo-orşitten farklı mıdır?
Are the symptoms and signs of brucella epididimo-orchitis as the first presenting sign of brusellosis different from non-spesific epididimo-orchitis?
Ozan Efesoy, Barış Saylam, Selahittin Çayan
doi: 10.24898/tandro.2018.80958  Sayfalar 103 - 107
AMAÇ: Brusellozun ilk manifestasyonu olarak ortaya çıkan epididimo-orşiti (BEO) non-spesifik epididimo-orşitten (NSEO) ayırmak oldukça güçtür. Bu olgularda tanı ve tedavinin gecikmesi, infertilite ve orşiektomi gibi sonuçlar doğurabilen testiküler hasara neden olmaktadır. Çalışmamızın amacı BEO’nun klinik, laboratuvar ve radyolojik bulgularının NSEO’dan farklılıklarının değerlendirilmesidir.
GEREÇ ve YÖNTEMLER: Ocak 2010-Haziran 2018 tarihleri arasında kliniğimizde epididimo-orşit tanısı konulan 164 hastanın kayıtları retrospektif olarak değerlendirildi. Epididimo-orşit tanısı klinik ve laboratuvar bulguları ile ultrasonografik değerlendirme sonucunda konuldu. BEO tanısı ise bu bulgulara ek olarak standart tüp aglütinasyon testinde ≥1/160 titre değeri ve/veya pozitif kan kültürü olarak tanımlandı. BEO tanısı konulan 14 olgudan daha önce bruselloz tanısı almış 5 olgu çalışma dışında bırakıldı ve epididimo-orşit ile ortaya çıkan 9 bruselloz olgusunun klinik, laboratuvar ve radyolojik bulguları aynı yaş grubundaki 34 NSEO’lu olgu ile karşılaştırıldı.
BULGULAR: Tanı anında olguların yaş ortalaması BEO ve NSEO gruplarında sırası ile 33,44±9,81 ve 34,76±10,09 olarak bulundu (p=0,728). Brusella için risk faktörlerinin varlığı dışında iki grup arasında klinik, laboratuvar ve radyolojik bulguların sıklığı bakımından istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmadı. Brusella için risk faktörleri BEO’lu olguların sekizinde (%88,9), NSEO’lu olguların ise beşinde (%14,7) saptandı (p<0,001). Ayrıca, istatistiksel olarak anlamlı olmamakla beraber, artralji ve 5 mg/dL’nin üzerinde serum C reaktif protein yüksekliği sıklığının BEO’lu, dizüri, piyüri ve lökositozun ise NSEO’lu olgularda anlamlılık eğilimi düzeyinde daha sık görüldüğü saptandı (p değerleri sırası ile 0,073, 0,089, 0,069, 0,069 ve 0,058).
SONUÇ: Brusellozun ülkemizde halen endemik olarak bulunması nedeniyle epididimo- orşitli olgularda brusella ayırıcı tanıda akılda tutulmalı ve bu olgulardan öykü alınırken bruselloz risk faktörleri mutlaka sorgulanmalıdır. Ayrıca, dizüri, piyüri ve lökositozu olmayan, artraljinin eşlik ettiği epididimo-orşit olgularında BEO ayırıcı tanısı açısından daha dikkatli olunmalıdır.
OBJECTIVE: Brucella epididymo-orchitis as the first presenting sign of brucellosis (BEO) is difficult to separate from non-specific epididymo-orchitis (NSEO). In these cases, delayed diagnosis and treatment causes testicular damage that may lead to infertility and orchiectomy. The aim of this study was to investigate whether or not the clinical, laboratory and radiological findings of BEO different from NSEO.
MATRERIAL and METHODS: In this retrospective study, we evaluated the medical records of 164 patients who diagnosed with epididymo-orchitis in our clinic between January 2010 and June 2018. The diagnosis of epididymo-orchitis was based on clinical and laboratory findings and ultrasonographic examination. High agglutination titers (≥1/160) and/or positive blood cultures were accepted as the main criteria for the diagnosis of brucellosis. Five patients who were previously diagnosed as brucellosis were excluded from the study and the clinical, laboratory and radiological findings of 9 cases of BEO were compared with 34 NSEO cases in the same age group.
RESULTS: The mean age of cases at diagnosis was 33.44±9.81 and 34.76±10.09 in the BEO and NSEO groups, respectively (p=0.728). There were no significant differences between two groups in terms of clinical, laboratory and radiological findings, except one. Risk factors for brucella were detected in 8 (88.9%) of BEO group and in 5 (14.7%) of NSEO group (p<0.001). Although not statistically significant but at the level of borderline significant trend, it was found that the ratio of arthralgia and serum CRP levels >5 mg/dL more frequent in BEO group and the ratio of dysuria, pyuria and leukocytosis more frequent NSEO group (p values 0.073, 0.089, 0.069, 0.069 and 0.058, respectively).
CONCLUSION: Brucellosis should be kept in mind in patients with epididymoorchitis and the risk factors for brucellosis should be questioned in these patients. In addition, in patients with epididymo-orchitis with arthralgia without dysuria, pyuria and leukocytosis should more be paid attention to the differential diagnosis of BEO.

7.
Parmak ve el ölçüm değerleri ve sağ-sol değerler arasındaki farkın semen parametleri ile ilişkisi
The relationship between finger and hand measurement values, and differences between right-left values with semen parameters
Mehmet Zeynel Keskin, Yusuf Özlem İlbey, Tugba Zeyrek
doi: 10.24898/tandro.2018.84756  Sayfalar 108 - 113
AMAÇ: Parmak ve el ölçüm değerleri ile semen parametreleri arasındaki ilişkiyi incelemek.
GEREÇ ve YÖNTEMLER: Çalışmamıza hastanemiz erkek infertilitesi polikliniğine 2018 yılında başvuran 90 hasta prospektif olarak alındı. Ondalık 1 mm duyarlı cetvelle parmak ve el ölçüm değerleri (sağ 2D, sağ 4D, sağ el genişliği, sağ el uzunluğu, sol 2D, sol 4D, sol el genişliği, sol el uzunluğu) saptandı. Bu değerlerle parmak oran değerleri (sağ 2D: 4D oranı, sol 2D: 4D oranı) hesaplandı. Parmak oran değerleriyle ise sağ-sol oran farklılıkları (sağ 2D: 4D - sol 2D: 4D değeri (Dr-l), sağ 2D: 4D/sol 2D: 4D oranı (Dr/l) ve 2D: 4D asimetri indeksi [(sol 2D: 4D - sağ 2D: 4D)/(sol 2D: 4D + sağ 2D: 4D)] hesaplandı. Semen analizi parametreleri ile ölçüm değerleri arasındaki ilişki bi-variate korelasyon testi (spearman) ile incelendi. P değeri <0,05 istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi.
BULGULAR: Semen parametreleri ile sağ ve sol el genişliği arasında negatif ilişki, sol el uzunluğu ve parmak 2D: 4D oranları ile pozitif ilişki saptandı.
SONUÇ: Prenatal dönemdeki testosteron maruziyetinin indirekt belirleyicisi olarak gösterilen sağ 2D: 4D ve sol 2D: 4D oranı ile semen parametreleri arasında literatür verileri ışığında negatif korelasyon çıkması beklenirken, bizim çalışmamızda pozitif korelasyon çıkmıştır. Ve özellikle ilginç olan sağ (dört parametre) ve sol (beş parametre) el genişliğinin ise en fazla semen parametreleri ile negatif korelasyon içeren ölçüm değeri olmasıdır. El genişliği prenatal dönemdeki testosteron için yeni bir belirleyici olabilir mi? Bu soruyu yanıtlamak ve kesin patofizyolojiyi aydınlatmak için daha çok sayıda vaka içeren, prospektif ve randomize çalışmalara ihtiyaç olduğu açıktır.
OBJECTIVE: To investigate the relationship between hand and finger measurement values and semen parameters.
MATRERIAL and METHODS: Ninety patients who applied to the male infertility polyclinic of our hospital in 2018 were included in the study prospectively. Finger and hand measurement values (right 2D, right 4D, right hand width, right hand length, left 2D, left 4D, left hand width, left hand length) were determined using a ruler with 1 mm accuracy. Other parameters were calculated by using these digit ratio values. The relationship between semen parameters and measurement values were analysed by bi-variate correlation test (Spearman). P value <0.05 was considered statistically significant.
RESULTS: Left and right hand width has a negative correlation with semen parameters and left hand length and finger 2D: 4D ratios has positive correlations.
CONCLUSION: Contrary to the literature data, a positive correlation was found in our study between the semen parameters and the right 2D: 4D and left 2D: 4D ratios, which are shown as indirect determinants of testosterone exposure in the prenatal period. Interestingly, the right (4 parameters) and left (5 parameters) hand widths were the measurement values indicating the most negative correlation with the semen parameters. Can hand width be a new determinant for testosterone exposure in the prenatal period? It is clear that prospective and randomized studies with more cases are needed to answer this question and to clarify the exact pathophysiology.

8.
Asemptomatik inflamatuvar prostatit C-reaktif protein ve steril piyüri temelinde tahmin edilebilir mi?
Can asymptomatic inflammatory prostatitis be predicted based on C-reactive protein and sterile pyuria?
Selamettin Demir, Abdullah Gül
doi: 10.24898/tandro.2018.27122  Sayfalar 114 - 119
AMAÇ: İnflamasyon, yüksek serum prostat spesifik antijen (PSA) seviyeleri ile başvuran hastaların biyopsi numuneleri incelendiğinde en sık görülen histolojik bulgulardan biri olmasına rağmen PSA seviyeleri üzerindeki etkisi hakkında çok az şey bilinmektedir. Bu çalışma, histolojik olarak saptanan asemptomatik prostatit olgularında c-reaktif protein (CRP) ve steril piyürinin klinik öneminin olup olmadığını araştırmak için yapılmıştır.
GEREÇ ve YÖNTEMLER: Bu makalede veriler kesitsel prospektif klinik çalışma ile elde edildi. Klinik prostatit bulguları olmayan ardışık 111 hasta normal rektal muayene bulguları, 3 ile 20 ng/mL arasında değişen PSA seviyeleri ve steril idrar kültürü sonuçlarına sahip idi. Tüm hastalara transrektal ultrasonografi eşliğinde 12 kadran prostat biyopsisi yapıldı. Operasyon öncesi üriner lökosit sayısı mikroskobik bir büyütme alanında (h.p.f) üç veya daha az olan hastalar non-piyüri grubu, üriner lökosit sayısı 3’ten fazla olan hastalar piyüri grubu olarak sınıflandırıldı. Ayrıca CRP seviyeleri biyopsi öncesi hastaları gruplandırmak için kullanıldı. Alt gruplar birkaç klinik değişkene göre karşılaştırıldı.
BULGULAR: Histolojik incelemede piyüri grubu hastalarının %69’unda, non-piyüri grubu hastaların %38,9’unda inflamasyon saptandı. Histolojik olarak saptanan inflamasyon oranları gruplar arasında anlamlı olarak farklıydı (p=0,008). Piyüri grubu, non-piyüri grubuna kıyasla anlamlı ölçüde daha yüksek total PSA seviyeleri ve serum CRP seviyeleri sergiledi (p=0,041, p=0,001, sırasıyla). CRP negatif ve pozitif gruplar klinik değişkenler ve histolojik olarak saptanan inflamasyon oranları açısından benzerdi.
SONUÇ: Prostatik inflamasyonun CRP’den daha ziyade üriner lökosit sayısı ile daha güvenilir bir şekilde saptanabileceği gösterildi. Piyürili hastalar yüksek serum PSA seviyeleri sergiledi. Klinik prostatit bulguları olmayan hastalarda PSA yüksekliğinin nedeni olarak steril piyüri akılda tutulmalıdır. Üriner lökosit sayısı basitliği, kolaylığı ve invaziv olmamasından dolayı rutin ürolojik değerlendirmeye dahil edilmelidir.
OBJECTIVE: Inflammation is one of the most common histological evidence when prostate biopsy specimens of patients presenting with high PSA (Prostatespecific antigen) levels are examined, but little is known about its effect on PSA levels. This study was conducted to evaluate whether C-reactive protein (CRP) and sterile pyuria has clinical significance in histologically-detected asymptomatic prostatitis cases.
MATRERIAL and METHODS: In this article, the data were obtained by a crosssectional and prospective clinical study. One hundred eleven consecutive patients without clinical prostatitis had normal digital rectal examination findings, PSA levels ranging from 3 to 20 ng/mL, and sterile urine culture results. All of them underwent transrectal ultrasound-guided 12-core prostatic biopsy. Preoperatively, patients who had urinary leukocyte count 3 or less than 3/high power field (h.p.f) were classified as non-pyuria, while those with urinary leukocyte count more than 3/high power field (h.p.f) were classified as pyuria. The serum CRP level was also used to categorize patients before the biopsy. The subgroups were compared regarding a number of clinical variables.
RESULTS: Histological examination revealed inflammation in 69% of pyuria patients and 38.9% of non-pyuria patients. Histologically-detected inflammation rate was significantly different in the groups (p=0.008). The pyuria group exhibited significantly higher total PSA levels compared to the non-pyuria group (p=0.041), as well as significantly higher serum CRP levels (p=0.001). CRP positive and negative groups were similar regarding clinical variables and histologically-detected inflammation rates.
CONCLUSION: It has been shown that prostatic inflammation can be detected more reliably with urinary leukocyte count rather than serum CRP. Patients with pyuria exhibited high levels of serum PSA. Sterile pyuria should be kept in mind as a cause of elevated PSA in patients without clinical prostatitis findings. Urinary leukocyte count should be incorporated in routine urological evaluation thanks to its simplicity, convenience, and non-invasiveness.

DERLEME
9.
Varikosel tanısında kullanılan görüntüleme yöntemleri
Imaging methods used in diagnosis of varicocele
Ali Atan
doi: 10.24898/tandro.2018.67944  Sayfalar 120 - 125
Varikosel erkek infertilitesinin en sık ve düzeltilebilir bir nedenidir. Varikosel tanısında fizik muayene altın standart yöntem olmasına karşın bazı radyolojik görüntüleme yöntemlerinin kullanımı da devam etmektedir. Varikosel tanısı için kullanılan görüntüleme yöntemleri venografi, termografi, sintigrafi, bilgisayarlı tomografi ve difüzyon ağırlıklı manyetik rezonans görüntülemedir. Bu derlemede, görüntüleme yöntemleri ile ilgili güncel bilgiler verilecektir.
Varicocele is the most common and correctable cause of male infertility. Although the physical examination is the gold standard method in diagnosis of varicocele, some radiological imaging methods are still in use. Imaging methods used for varicocele diagnosis are venography, thermography, scintigraphy, computed tomography, and diffusion weighted magnetic resonance imaging. Up-to-date information on radiological imaging methods will be given in this review.

10.
Kadın cinsel fonksiyon bozukluklarında fitoterapi
Phytotherapy in female sexual dysfunction
Dilek Aygin, Aysel Gül, Özge Yaman, Hande Cengiz
doi: 10.24898/tandro.2018.07742  Sayfalar 126 - 132
İnsan yaşamının önemli ve vazgeçilmez bir parçası olan cinsellik, biyo-psiko-sosyal nedenlere, kronik hastalıklara ve uygulanan tedavilere bağlı olarak olumsuz yönde etkilenebilmektedir. Cinsel fonksiyon bozukluklarının tedavisinde medikal ve cerrahi yaklaşımların yanı sıra fitoterapi de kullanılmaktadır. Bu derleme makale, kadın cinsel fonksiyonlarının geliştirilmesinde sık kullanılan Tribulus Terrestris, Yohimbin, Ginseng, Crocus Sativus, Maca, Ashwagandha, Mucuna Pruriens, Muira Puama, Ginkgo, Damiana, Black Cohosh gibi bitkisel ilaçlar hakkında literatür bilgisinin paylaşılması amacıyla yazıldı.
Sexuality, an important and indispensable part of human life, can be adversely affected by bio-psycho-social causes, chronic diseases, and the treatments applied. Besides medical and surgical approaches, phytotherapy is also used in the treatment of sexual dysfunctions. This review article was written to share knowledge about herbal medicines such as Tribulus Terrestris, Yohimbine, Ginseng, Crocus Sativus, Maca, Ashwagandha, Mucuna Pruriens, Muira Puama, Ginkgo, Damiana, and Black Cohosh which are frequently used in the development of female sexual functions.

11.
Kadın cinsel fonksiyon bozuklukları: 2018 güncelleme
Female sexual function disorders: Updating 2018
Handan Özcan, Nezihe Kızılkaya Beji
doi: 10.24898/tandro.2018.42204  Sayfalar 133 - 137
Kadın cinsel disfonksiyonu (KCD); cinsel istek bozukluğu, orgazm, uyarılma ve cinsel ağrı gibi problemlerin birkaçını ya da tamamını bir arada bulunduran, psikoseksüel hastalıklar topluluğudur. Önceden beş tane olarak tanımlanan KCD, DSM-5’te sadeleştirilmiş ve üç ana başlık altında toplanmıştır. Kadın hipoaktif cinsel istek ve uyarılma disfonksiyonu, kadın cinsel ilgi/uyarılma bozukluğu olarak tek bir başlıkta birleştirilmiştir. Önceden ayrı olan disparoni ve vajinismus, genitopelvik ağrı / penetrasyon bozukluğu olarak adlandırılmıştır. Kadın orgazm bozukluğu bir kategori olarak kalmış ve değiştirilmemiştir. Şikâyetlerin erken dönemde saptanması, kadınların fiziksel, emosyonel, sağlığının korunmasını ve yaşam kalitesinin artmasını sağlayacaktır.
Female sexual dysfunction (FSD); sexual dysfunction, orgasm, arousal, and sexual pain or a combination of all or some of the problems of psychosexual disorders. While KCD has been identified as five in the past, the DSM-5 has been simplified and grouped under three headings. Female hypoactive sexual desire and arousal dysfunction is combined into a single topic as female sexual arousal / arousal disorder. Previously separated dyspareunia and vaginismus are called genitopelvic pain/ penetration disorders. Female orgasmic disorder has remained a category and has not changed. Early detection of complaints will ensure the physical, emotional, and well-being of women and increase their quality of life.

ANDROLOJİ YAYINLARI VE KONGRE TAKVİMİ
12.
Androloji Yayınları ve Kongre Takvimi
Publications and Congress Calendar of Andrology

Sayfalar 138 - 142
Makale Özeti |Tam Metin PDF

LookUs & Online Makale