Bu derginin içeriği Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı kapsamında lisanslanmıştır.
1. | Kapak Cover Sayfalar I - II |
2. | Danışma Kurulu Reviewers Sayfalar III - IV |
BAŞKANDAN MESAJ | |
3. | Başkan' dan Mesaj From The President Sayfa V |
EDİTÖR KÖŞESİ | |
4. | Editör Köşesi From The Editor Sayfa VI |
İÇİNDEKİLER | |
5. | İçindekiler Contents Sayfa VII |
KLINIK ARAŞTIRMA MAKALESI | |
6. | Kronik böbrek yetmezlikli hastalarda erektil disfonksiyon ve hiperhomosisteinemi ilişkisi Correlation between erectile dysfunction and hyperhomocysteinemia among men with chronic renal failure Emrah Sarı, Mustafa Faruk Ustadoi: 10.24898/tandro.2017.76588 Sayfalar 33 - 39 GİRİŞ ve AMAÇ: Erektil disfonksiyon (ED), tatmin edici bir cinsel aktivite için gerekli olan ereksiyonun sağlanamaması ya da sağlansa bile devam ettirilememesidir. Ereksiyon fizyolojisinde nitrik oksit (NO) aracılı kavernöz düz kas gevşemesi primer rol oynamaktadır. Homosistein (Hcy), esansiyel bir aminoasit olan metiyoninden sentezlenen sülfür içeren bir aminoasittir. Deneysel modellerde, ateroskleroz ve bozulmuş kavernozal kan akımına neden olan hiperhomosisteineminin (HHcy) ED gelişiminde bağımsız bir faktör olabileceği açıklanmıştır. Öte yandan, ED kronik böbrek yetmezlikli (KBY) hastalar arasında sık karşılaşılan bir patolojidir. Hemodiyalize giren hastalarda HHcy prevalansı %90 oranında görülür. YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışmanın amacı: KBY olan hastalarda ED ve serum HHcy düzeyleri arasındaki olası ilişkinin araştırılmasıdır. Çalışmaya 25–65 yaş arası 34 tanesi KBY nedenli hemodiyaliz (HD) hastası olan 92 erkek katıldı. Hastalar prospektif olarak; HD’e giren ED’si olan (Grup-1), HD’e giren ED’si olmayan (Grup-2), KBY’si olmayan ED’si olan (Grup-3), ve KBY’si olmayan ED’si olmayan (Grup- 4) olmak üzere dört gruba ayrıldı. Grupların ED sınıflaması IIEF sorgulama formu ile yapıldı. ED ile ilgili ko-morbiditesi olan ya da ED nedeni olabilecek cerrahi girişim öyküsü bulunan hastalar çalışma dışı bırakıldı. Tüm hastalarda serum glukoz, total testosteron ve homosistein ile ED ile ilişkili olabilecek diğer parametrelerin ölçümü yapıldı. ED ile ilişkili ko-morbid hastalığı olan ya da cerrahi girişim geçiren hastalar çalışmaya alınmadı. BULGULAR: Sonuçlar karşılaştırıldığında bu dört grup arasında Hcy düzeyleri arasında istatistiksel açıdan anlamlı fark bulunmadı. Buna karşılık ED grupları hafif-orta ve ileri olarak sınıflandırıldığı takdirde; HD’ye giren şiddetli+orta ED’si olan grup ile, HD’ye girmeyen şiddetli+orta ED’si olan grup arasında Hcy seviyeleri arasında istatistiksel açısından anlamlı fark olduğu saptandı (p=0,003). TARTIŞMA ve SONUÇ: Çoklu lojistik regresyon analizi yapıldığında artmış Hcy seviyelerinin ED gelişimde yaştan bağımsız risk faktörü olduğu saptandı. |
7. | Nüks varikosel tedavisinde mikrocerrahi varikoselektomi Microsurgical varicocelectomy for treatment of recurrent varicocele Ahmet Gökçe, Hacı Can Direk, Anıl Erdikdoi: 10.24898/tandro.2017.98700 Sayfalar 40 - 43 GİRİŞ ve AMAÇ: Varikosel, infertilite nedeni ile üroloji kliniğine başvuran erkeklerde en sık gözlenen düzeltilebilir patolojilerdendir. Varikosel cerrahisi sonrası görülen en sık komplikasyonlardan birisi de varikoselin nüksetmesidir. YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışmada, kliniğimizde Kasım 2014 – Mayıs 2017 tarihleri arasında nüks varikosel nedeniyle mikrocerrahi varikoselektomi (NMCV) yapılan hastaların verileri ile, ilk defa tanı konulmuş ve primer MCV (PMCV) yapılan hastaların verilerinin retrospektif olarak karşılaştırılması amaçlanmıştır. Çalışmaya sol Grade 3 varikosel nedeniyle subinguinal PMCV veya NMCV yapılan hastaların verileri dahil edildi. Hastaların yaş, ameliyat öncesi ve sonrası semen analizleri, komplikasyon oranları karşılaştırıldı. BULGULAR: Çalışmaya alınan hastaların yaş ortalaması PMCV grubunda 30 (22–48) iken NMCV grubunda 31,2 (25–42) idi (p>0,05). Primer ve nüks gruptaki operasyon öncesi semen parametreleri karşılaştırıldığında değerler arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmadı. PMCV yapılan hastaların operasyon öncesi ve sonrası semen parametreleri değerlendirildiğinde volüm ve morfoloji açısından anlamlı bir fark olmadığı, konsantrasyon ve motilite açısından istatistiksel olarak anlamlı iyileşme olduğu gözlendi. NMCV yapılan hastaların operasyon öncesi ve sonrası semen parametreleri değerlendirildiğinde ise volüm, konsantrasyon ve morfoloji açısından anlamlı bir fark olmadığı, motilite açısından istatistiksel olarak anlamlı bir iyileşme olduğu gözlendi. Hastalar komplikasyon açısından değerlendirildiğinde, ameliyatlar sonrasında her iki grupta da herhangi bir komplikasyonun gelişmediği gözlendi. TARTIŞMA ve SONUÇ: Varikosel tedavisinde en düşük nüks oranına sahip yöntem olan mikrocerrahi varikoselektomi, nüks varikosel cerrahisinde de altın standart yöntem olabilir. |
8. | Üniversitede okuyan kadın öğrencilerin cinsel mitler ile ilgili görüşleri Female university students’ opinions related to sexual myths Dilek Aygin, Hande Açıl, Özge Yaman, Ayşe Çelik Yılmazdoi: 10.24898/tandro.2017.06025 Sayfalar 44 - 49 GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmada, üniversitede okuyan kadın öğrencilerin cinsel mitler ile ilgili görüşlerinin değerlendirilmesi amaçlandı. YÖNTEM ve GEREÇLER: Rastgele örnekleme yöntemiyle seçilen ve onayı alınan 157 kadın öğrenci örneklemi oluşturdu. Veriler, bireysel özellikler formu ve literatürden elde edilen verilerle, Zilbergeld tarafından geliştirilmiş 17 cinsel mitten oluşan “Cinsel Mitler Ölçeği” (CMÖ) yoluyla, araştırmacılar tarafından oluşturulan 18 adet cinsel mite ilişkin soru ile elde edildi. Mitler doğru ve yanlış olarak değerlendirildi. Verilerin değerlendirilmesinde yüzdelik, standart sapma, ortalama ve Ki-kare testi kullanıldı. BULGULAR: Araştırma kapsamına alınan 157 öğrencinin yaş ortalaması 20,5±1,5 idi. Zilbergeld tarafından geliştirilen “Cinsel Mitler Ölçeği”nin 17 cinsel mitinin onaylanma yüzdesi %46,83±15,4 (min-max: %10,2– 92,4) ve bazı mitlerin onaylanma oranı (%63–92,4) oldukça yüksek bulundu. Mitlerin çoğu ile öğrencinin okuduğu bölüm, anne-baba eğitimi, gelir düzeyi, yaşadığı yer ve yaş grupları arasında anlamlı bir korelasyon saptanmadı, ancak yaşı 19 ve küçük olanların mitleri onaylama oranı daha yüksek bulundu. TARTIŞMA ve SONUÇ: Kadın öğrencilerin yaklaşık yarısının cinsel mitleri onaylama oranları yüksek bulundu. Bu durum, yeterli cinsel bilgiye sahip olunmadığının göstergesidir. Bu bağlamda, üniversitelerde tüm öğrencilere üreme ve cinsel sağlık konularında eğitim ve danışmanlık hizmeti verilebilmesinin önemli olduğu düşünülmektedir. |
DERLEME | |
9. | Hipospadias ve erkek cinsel sağlığı Hypospadias and male sexual health Fikret Erdemir, Ufuk Şeneldoi: 10.24898/tandro.2017.15013 Sayfalar 50 - 56 Hipospadias erkek canlı doğumlarının 300’de birinde görülen nispeten yaygın konjenital uretral anomalidir. Bu anomali uretranın penisin ventral yüzündeki anormal lokalizasyonu ile karakterizedir. Uretra glans penisten perineye kadar olan penisin ventral yüzündeki herhangi bir alan boyunca olabilir. Uretral açılımların çoğu glans penis üzerinde ya da yakınlarında iken %10 olguda meatus perine ve proksimal kısım arasındadır. Bu anaomalide geleneksel tedavi yaklaşımı cerrahi tamiri içermektedir. 1890’lı yıllardan günümüze kadar hipospadias cerrahisinde yüzlerce cerrahi yaklaşım tanımlanmıştır. Cerrahi tedavinin amacı fonksiyonel yeni üretra oluşturmak, penil eğriliği düzeltmek ve kozmetik olarak normal görünümlü penis oluşturmaktır. Hipospadias cerrahisindeki sonuçlar üzerine yapılan araştırmalarda çoğunlukla primer olarak cerrahi teknikler ve fonksiyonel sonuçlar üzerine odaklanılmıştır. Ancak, hastaların kozmetik penil görünümleri ile ilgili algıları ve cinsel işlevler cerrahi tedavi sonrası uzun dönem takiplerde oldukça önemli parametrelerdir. Türkçe literatürde hipospadias ve cinsel işlevlerle ilgili çok az bilgi bulunmaktadır. Bu derlemede, hipospadias ve cinsel işlevler arasındaki ilişki incelemiştir. |
10. | Aşırı aktif mesane semptomlarının erkek cinsel sağlığı üzerine olan etkileri The effects of overactive bladder symptoms on male sexual health Abdullah Açıkgözdoi: 10.24898/tandro.2017.45477 Sayfalar 57 - 60 Erkeklerde cinsel fonksiyon bozukluğunun oldukça yaygın olduğu ve yaşam kalitesini olumsuz yönde etkilediği saptanmıştır. Alt üriner sistem semptomları (AÜSS) erkeklerde oldukça yaygındır ve prevalans ve şiddeti yaşla birlikte artmaktadır. Aşırı aktif mesane (AAM), idrar kaçırması olsun veya olmasın aciliyet tipi idrar hissi, genellikle gündüz veya gece idrar sıklığı artışı ile olan semptomlar kompleksidir. Boşaltma semptomları, zayıf veya yavaş idrar akımı, düşük idrar akımı, gecikmeli idrar başlatma, zorlanarak idrar boşaltma idrarın bitiminde damlar tarzda idrar kaçırma boşaltma; idrar boşaltımının tam olmaması duyumu, işeme sonrası damlama ise işeme sonrası semptomları oluşturmaktadır ki bu semptomlar aynı zamanda AAM ile birlikte görülebilir. AAM ile ilişkili semptomlar hem erkeklerin hemde kadınların sosyal, psikolojik, mesleki, fiziksel ve cinsel yaşamlarını önemli ölçüde olumsuz olarak etkilemektedir. |
11. | Çevresel stres faktörlerinin sperm hücreleri üzerine etkisi The impact of environmental stress factors on sperm Eyyüp Sabri Pelit, Bülent Katı, Yiğit Akın, Ercan Yenidoi: 10.24898/tandro.2017.76993 Sayfalar 61 - 64 Sperm hücreleri morfolojik, fonksiyonel ve metabolik açıdan vücuttaki diğer hücrelere göre oldukça farklılık gösterir. Bu nedenle, sperm hücrelerinin stres faktörlerine tepkisi somatik hücrelerden farklı olmaktadır. Defektif sperm sayısındaki artış genetik ve çevresel faktörlere bağlanabilir. Endüstriyel ve teknolojik sanayinin gelişmesine paralel olarak, artan çevresel toksinler, elektromanyetik radyasyon ve ksenobiyotiklerin sperm hücreleri üzerine negatif etkisi de ön plana çıkmaktadır. Toksinlerin, kimyasalların, tarım ilaçlarının, metal iyonlarının ve radyasyonun, sperm konsantrasyonu, hareketliliği, morfolojisi ve nükleer yapısı üzerine kötü etkileri literatürde kanıtlanmıştır. Semen parametreleri ile doğurganlığı karşılaştıran çalışmalarda, kalıcı çevresel kirleticilerin üremeyi etkileyen faktörlerden biri olduğu gösterilmiştir. Atık sularda aktif farmakolojik ajanların olmasının sperm Deoksiribonükleik asit (DNA) fragmantasyonunu arttırdığı ve sperm hücre hasarı yapabildiği, kanıtlanmış diğer bir faktördür. Tüm bunlar göz önüne alındığında, birçok çevresel ajanın sperm hücrelerinde defektler meydana getirerek erkek üreme potansiyelini düşürdüğü görülmektedir. Bu derlemede, sık maruz kalınan ve teknolojik gelişmeye bağlı olarak ortaya çıkan yeni çevresel faktörlerin spermatogenez üzerine etkilerinin gösterilmesi amaçlanmaktadır. |
ANDROLOJİ YAYINLARI VE KONGRE TAKVİMİ | |
12. | Türkiye’deki Androloji Yayınları Andrology Publications In Turkey Sayfalar 65 - 67 Makale Özeti | |