Bu derginin içeriği Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı kapsamında lisanslanmıştır.
1. | Kapak Cover Sayfa I |
2. | Danışma Kurulu Reviewers Sayfa III |
BAŞKANDAN MESAJ | |
3. | Başkan' dan From The President Sayfa V |
EDİTÖR KÖŞESİ | |
4. | Editör' den From The Editor Sayfa VI |
İÇİNDEKİLER | |
5. | İçindekiler Contents Sayfa VII |
KLINIK ARAŞTIRMA MAKALESI | |
6. | Penil fraktür ve neden olduğu üretral yaralanmaya yaklaşımımız; 10 yıllık cerrahi deneyim Our approach to the penile fracture and urethral injury caused; ten years of surgical experience Özkan Onuk, Nusret Can Çilesiz, Arif Özkan, Aydın İsmet Hazar, Burak Arslan, Cem Tuğrul Gezmiş, Memduh Aydındoi: 10.24898/tandro.2017.65882 Sayfalar 69 - 73 GİRİŞ ve AMAÇ: Penil fraktür, tunika albugineadaki ayrışma sonucu korpus kavernozumda oluşan rüptürdür. Penil fraktür genellikle şiddetli cinsel ilişki sonrası görülür. Penil fraktür olan hastaların yaklaşık olarak %10–20’sinde üretral yaralanma mevcuttur. Görüntüleme yöntemlerinden penil doppler USG (ultrasonografi), pelvik MRG (manyetik rezonans görüntüleme) ve üretranın değerlendirilmesi için retrograd üretrografi yapılabilir. Biz bu çalışmada, penil fraktürle gelen hastalarda klinik yaklaşımımızı ve özellikle üretral yaralanmalı penil fraktürlerin tanı ve tedavisinde nelere dikkat edilmesi gerektiğini sunmayı amaçladık. YÖNTEM ve GEREÇLER: Kliniğimizde Ekim 2006-Mayıs 2015 tarihleri arasında penil fraktür tanısı ile tedavi edilen 71 hastanın verileri geriye dönük incelendi. Dört hastada el ile penisin bükülmesi sonucu, kalan 67 hastada (%94) ise cinsel ilişki sırasında ortaya çıkmıştır. Üretra yaralanması olan 12 (%17) hastanın hepsi cinsel ilişki sırasında olmuştur. Kesin tanı için bütün hastalara penil USG ve ayrıca measında kan olanlara retrograd üretrografi yapıldı. Hastaların hepsinde cerrahi onarım yapıldı. Tunikanın ve üretranın onarımı için 2/0 ve 4/0 emilebilir sütürler (polyglikolikasit) kullanıldı. BULGULAR: Postoperatif 3. ve 6. ayda yapılan değerlendirmede 6 hastada (%8) cinsel ilişkiye girmeye engel olmayan hafif eğrilik tespit edildi. Hastaların ortalama IIEF skoru 24,7 (16–30) olarak bulundu. Sadece 1 hastada orta derecede erektil disfonksiyon görüldü. Bu hastanın penil Doppler USG’sinde hafif derecede arteryel yetmezlik tespit edildi. Cerrahi sonrasında 6 hastada (%8) iki ay süren ağrılı ereksiyon görüldü. 2 hastada (%3) ele gelen plak mevcuttu. Hastaların 3 ünde hafif derece AÜSS saptandı. Bu hastaların ort. Qmax: 27,7 idi ve rezidüel idrar miktarı normal bulundu. TARTIŞMA ve SONUÇ: Penil fraktür genellikle cinsel birleşmeye bağlı oluşan acil ürolojik bir durumdur ve kısa süre içinde cerrahi onarım yapılması uzun dönem komlikasyonlarını önemli ölçüde azaltmaktadır. Penil fraktürü hastaları üretra yaralanması açısından iyi değerlendirilmelidir. Bilateral korpus kavernozum hasarı olan, external meada kan görülen ve makroskopik hematürisi olanlarda preoperatif retrograd üretrografi çekilerek üretral yaralanma araştırılmalıdır. |
7. | Kistik fibrozis transmembran regülatör (CFTR) genindeki M470V polimorfizmi ve erkek infertilitesi M470V polymorphism in the cystic fibrosis transmembrane conductance regulator (CFTR) gene and male infertility Ahmet Gökçe, Deniz Güldoi: 10.24898/tandro.2017.06977 Sayfalar 74 - 77 GİRİŞ ve AMAÇ: Erkek infertilitesine neden olan durumlardan biri de kistik fibrozistir (KF). KF erkeklerde infertiliteye, genellikle konjenital bilateral vas deferens agenezisine (KBVDA) yol açarak neden olmaktadır. Bununla birlikte, KF genindeki mutasyonlar ve polimorfizmlerin spermatogenezi nasıl etkilediği ile ilgili çalışmalar sınırlıdır. Bu çalışma, KBVDA olmayan erkeklerde şiddetli oligozoospermi veya nonobstrüktif azoosperminin (NOA) KF genindeki M470V polimorfizmi ile birlikteliğini araştırmayı amaçlamıştır. YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya, hastanemiz androloji polikliniğine infertilite nedeniyle başvuran, semen analizinde şiddetli oligozoospermi veya NOA saptanan 33 hasta dahil edildi. Hastalardan, kistik fibrozis transmembran regülatör (CFTR) gen analizi istendi ve yapılan analizde, M470V polimorfizminin olup olmadığı değerlendirildi. BULGULAR: Hastaların yaş ortalaması 34,3 idi. Otuz üç hastanın 13’ünde (%39,4) NOA, 20’sinde ise (%60,4) şiddetli oligozoospermi mevcuttu. Sekizi (%62) NOA grubunda ve 11’i (%55) şiddetli oligozoospermi grubunda olmak üzere, toplam 19 (%58) hastada M470V polimorfizmi mevcuttu. Daha önce sağlıklı gönüllülerle yapılmış çalışmalarda bildirilen oranlarla (%28–47) karşılaştırıldığında, hasta grubumuzdaki M470V polimorfizmi sıklığı, toplumdaki beklenen orana göre yüksek bulundu. TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu çalışmanın sonuçları, şiddetli oligozoospermi veya NOA’sı olan kişilerde gözlenen artmış M470V polimorfizminin, KBVDA dışında spermatogenez üzerine de etkileri olabileceğini düşündürmektedir. Ancak, bu konuyla ilgili daha kapsamlı çalışmalara ihtiyaç vardır. |
8. | Ebelik öğrencilerinin kendi kendine meme muayenesi ile ilgili bilgi ve tutumlarının belirlenmesi To determine the knowledge and attitude of midwifery students about breast self examination Saadet Gonca Mavi Aydoğdu, Zeliha Karapelitdoi: 10.24898/tandro.2017.39200 Sayfalar 78 - 85 GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışma, ebelik öğrencilerinin kendi kendine meme muayenesi ile ilgili bilgi ve tutumlarını belirlemek amacıyla yapılmıştır. YÖNTEM ve GEREÇLER: Tanımlayıcı nitelikte olan bu araştırmanın yapılabilmesi için etik kurul ve kurum onayı alınmıştır. Çalışma, Amasya Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu ebelik bölümü öğrencileri ile gerçekleştirilmiştir (N=93). Veriler, 6–10 Şubat 2017 tarihleri arasında, araştırmacılar tarafından hazırlanan ve öğrencilerin sosyo-demografik özelliklerine ilişkin sorular ile kendi kendine meme muayenesine (KKMM) yönelik bilgi ve uygulamalarını içeren sorulardan oluşan soru formu aracılığı ile toplanmıştır. Araştırmadan elde edilen veriler SPSS 20 paket programı ile analiz edilmiştir. Gruplar arasındaki farklılıklar incelenirken Mann-Whitney U-Testi kullanılmış; nominal değişkenlerin grupları arasındaki ilişkiler incelenirken Ki-Kare analizi uygulanmıştır. BULGULAR: Araştırmaya katılan öğrencilerin yaş ortalaması 20,42±2,01 olup, %97,85’i bekârdır. Öğrencilerin %77,42’si meme kanseri, %76,34’ü ise kendi kendine meme muayenesi (KKMM) hakkında bilgi edindiğini belirtmesine rağmen, %50,54’ü KKMM yapmamaktadır. KKMM yapanların ise yalnızca %30,43’ünün her ay yaptığı belirlenmiştir. Yani, öğrencilerin çoğunluğunun (N=71) KKMM hakkında bilgisi olmasına rağmen, bunların yaklaşık üçte ikisi KKMM uygulamasını yapmamaktadır. TARTIŞMA ve SONUÇ: Öğrencilerin KKMM hakkındaki bilgileri ve bu muayeneyi düzenli periyotlarla uygulama davranışları istenilen düzeyde değildir. Öğrencilerin KKMM’nin önemi ve nasıl yapıldığı hakkında bilgi düzeyleri, kendi sağlıklarına olan duyarlılıkları ve bu konudaki mesleki sorumluluğuna dair farkındalıkları arttırılmalıdır. |
DERLEME | |
9. | Kadmiyumun erkek üreme sistemi üzerine etkisi The effects of cadmium on male reproductive system Özlem Güner, Oya Kavlakdoi: 10.24898/tandro.2017.66934 Sayfalar 86 - 91 Üreme sistemi fonksiyonları, hem endojen kaynaklı faktörlerin hem de son zamanlarda giderek artan çevre kirliliği gibi eksojen kaynaklı kimyasal ajanlar nedeniyle daha duyarlı hale gelmiştir. Çevresel kirleticilerin içinde önemli bir yere sahip olan ağır metallere maruziyet, başta üreme sistemi olmak üzere çok farklı sistemlerde istenmeyen etkilere yol açarak büyük sağlık sorunu haline gelmiştir. Günlük yaşantımızda yer alan ağır metallerden olan kadmiyumun üreme sağlığına olan etkileri konusunda bilgi, sınırlı sayıdaki epidemiyolojik ve deneysel çalışmalara dayanmaktadır. Literatüre bakıldığında; kadmiyuma düşük seviyelerde maruz kalınması durumunda erkek fertilitesi (sperm kalitesi ve üreme hormonu düzeyleri) üzerindeki olumsuz etkilerini deneysel ve mesleki araştırmalar tarafından destekleyici kanıtlar göze çarpmakla birlikte, bu konu hakkındaki bilgilerin sınırlı ve yetersizliği dikkat çekmektedir. Kadmiyumun zararlı etkilerinden korunabilmek için, konuyla ilgili deneysel çalışmalara ağırlık verilmeli ve elde edilen bulgular epidemiyolojik araştırmalarda ayrıntılı olarak incelenmelidir. Bu nedenle, bu derlemenin amacı, kadmiyumun erkek üreme sistemi üzerine etkilerine dikkat çekmektir. |
10. | Fiziksel ve kimyasal etkenlere maruziyet doğumlardaki cinsiyet oranını etkileyebilir mi? Can exposure to chemicals and physical factors alter the sex ratio at birth? Can Özgür Yalçındoi: 10.24898/tandro.2017.44827 Sayfalar 92 - 97 Toplumun üreme sağlığının gözlenmesi açısından, doğumlardaki cinsiyet oranı (erkek çocuk sayısı/kız çocuk sayısı) önemli bir değişkendir. Doğum cinsiyet oranlarındaki farklılıklar ve meydana gelen değişimler, araştırmacılar için uzun yıllardan beri merak konusu olmuştur. Zaman içerisinde bir veya birden çok kimyasal ve fiziksel etkenlere maruziyet sonrası küçük bir grupta gözlemlenen farklılık, o grubun ait olduğu popülasyon ile karşılaştırılmış ve ilginç sonuçların ortaya çıktığı bulunmuştur. Buna karşın, cinsiyet oranının değişmesini açıklayabilmek için ileri sürülen birçok hipotez ispatlanamamıştır. Çevresel endüstriyel kirleticiler (poliklorobifeniller, triklorodibenzodioksin, diklorodietildikloroetilen, ağır metaller), fizikokimyasal (radyasyon) ve fiziksel (yüksek sıcaklık, G-kuvveti) etkiler ve yüksek konsantrasyonlarda bora maruziyetin cinsiyet oranı üzerine etkilerinin araştırıldığı çalışmalar mevcuttur. Bu derlemede, cinsiyet oranını etkileyebileceği düşünülen bazı durumlardan bahsedilmiştir. |
11. | Kanserli hastalarda cinsellik nasıl değerlendirilmeli? How to evaluate sexuality in cancer patients? Dilek Aygin, Özge Yamandoi: 10.24898/tandro.2017.92160 Sayfalar 98 - 107 Kanser, dünyada ve ülkemizde gittikçe artan önemli bir sağlık sorunudur. Hücrelerin kontrolsüz şekilde çoğalması olarak tanımlanan kanser, bireylerin yaşamını birçok yönden etkilemektedir. Yaşamın önemli bir yönü olan cinsellik de büyük oranda etkilenmekte, ancak hem hastalar hem de sağlık personeli, çeşitli sebeplerden dolayı cinsellik hakkında konuşamamaktadır. Halbuki, bütüncül bakımın bir parçası olarak cinselliğin değerlendirilmesi gerekmekte, bu bakımdan sağlık personeline, özellikle hastalarla daha çok zaman geçiren hemşirelere büyük görev düşmektedir. |
ANDROLOJİ YAYINLARI VE KONGRE TAKVİMİ | |
12. | Türkiye’deki Androloji Yayınları Andrology Publıcatıons In Turkey Sayfalar 108 - 110 Makale Özeti | |