e-ISSN 2587-2524
Cilt : 23 Sayı : 3 Yıl :

Dizinler

Bu derginin içeriği Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı kapsamında lisanslanmıştır.

Androloji Bülteni - : 23 (3)
Cilt: 23  Sayı: 3 - 2021
1.
Kapak
Cover

Sayfa I

2.
Danışma Kurulu
Reviewers

Sayfalar II - III

3.
Başkan'dan
From the President

Sayfa IV

4.
Editör'den
From the Editor

Sayfa V

5.
İçindekiler
Contents

Sayfa VI

ORIJINAL ARAŞTIRMA
6.
Triangulasyon yöntemiyle vazoepididimostomi deneyimimiz
Our vasoepididymostomy experience with triangulation method
Zafer Tokatlı, Kaan Aydos
doi: 10.24898/tandro.2021.69782  Sayfalar 141 - 145
AMAÇ: Epididimal obstrüksiyon nedeniyle azoospermi gelişen olgularda, ejakülasyonda sperm elde etmek amacıyla modifiye 2-sütür ile iç içe geçme tekniği kullanarak yaptığımız uç-yan vazoepididimostominin sonuçlarını sunmak.
GEREÇ ve YÖNTEMLER: Nisan 2015 ve Temmuz 2018 tarihleri arasında, epididimal obstrüksiyona bağlı azoospermi tanısıyla mikrocerrahi vazoepididimostomi (MVE) yaptığımız altı infertil hastanın verilerini değerlendirdik. Hastaların altı hafta arayla yapılan iki sperm analizinde semen volümünün ve pH’sının normal olduğu ve azoospermi bulunduğu teyit edildi. Fizik muayenede testislerden en azından birisi normal volümde, vaz deferensin intakt ve palpasyonda epididimin ise dolgundu. Plazma FSH düzeyi normal sınırlardaydı. Genel anestezi altında, cerrahi mikroskop kullanılarak iki adet çift iğneli 10/0 prolen sütür yardımıyla modifiye iç içe geçme tekniği kullanılarak epididim ile vaz deferens uç-yan anostomoz edildi. İşlem sadece tek taraflı olarak yapıldı ve cerrahi sonrası 1., 3. ve 6. aylardaki sperm parametreleri değerlendirildi. Ejakülatta sperm varlığı anostomoz başarısı olarak kabul edildi.
BULGULAR: Hastaların yaş ortalaması 29 (23–44) olup üçünde (%50) epididimal obstrüksiyon geçirilmiş enfeksiyona bağlı iken, bir (%17) hastada çocukluk çağında bilateral hidroselektomi öyküsü vardı. İki (%33) hastada ise etiyoloji tespit edilemedi. Opere edilen toplam altı olgunun üçünde (%50) ejakülatta motil sperm çıkışı sağlandı. Cerrahiyi takiben iki olguda 3. ayda, bir olguda ise 6. aydaki kontrollerinde sperm çıkışı olduğu tespit edildi. Ejakülatta çıkan total sperm sayısı ortalama 2×106 (1–3,4×106) olup, ortalama motilite %30 (%10–%40) olarak bulundu. Ejakülatta sperm çıkan olgulardan ikisinde etiyoloji enfeksiyona bağlı iken, birinde idiyopatik idi.
SONUÇ: Epididimal obstrüksiyona sekonder azoospermisi bulunan infertil erkeklerde transvers pozisyonda çift iğneli 2 adet sütür yerleştirilerek iç içe geçme tekniği ile yapılan vazoepididimostomi; teknik kolaylığı, anastomoz sağlamlığı ve erken dönemde sperm çıkışı sağlaması bakımından güvenilir ve etkili bir teknik olarak görülmüştür. Ancak daha kesin kanıya varmak için daha geniş serilerde ve diğer tekniklerle karşılaştırmalı çalışmalara ihtiyaç olduğu kanısındayız.
OBJECTIVE: To present the results of end-to-side vasoepididymostomy performed with tubular invagination technique by placing 2 doubleneedle sutures to obtain sperm in ejaculation in cases with azoospermia due to epididymal obstruction.
MATRERIAL and METHODS: We evaluated the data of 6 infertile patients who underwent microsurgical vasoepididymostomy (MVE) with the diagnosis of azoospermia due to epididymal obstruction between April 2015 and July 2018. It was confirmed that the semen volume and pH were normal and azoospermia was found in the two sperm analysis performed six weeks apart. Under general anesthesia, an end-to-side anostomosis of the epididymis and the vas deferens was performed using a modified tubular invagination technique using 2 double-needle 10/0 prolene sutures using a surgical microscope. The sperm parameters at 1, 3 and 6 months after surgery were evaluated. The presence of sperm in the ejaculate was considered an anostomosis success.
RESULTS: The mean age of the patients was 29 (23–44). Motile sperm were obtained in the ejaculate in 3 (50%) of 6 patients who underwent MVE. Sperm were obtained in 3 months postoperatively in 2 patients and in 6 months postoperatively in one patient. The mean total sperm count obtained from the ejaculate 2×106 (1–3.4×106), and the mean motility was found to be 30% (10%–40%). While the etiology was related to infection in two of the cases where sperm was obtained from the ejaculate, one was idiopathic.
CONCLUSION: Vasoepididymostomy performed with tubular invagination technique by placing 2 double-needle sutures in transverse position in infertile men with azoospermia secondary to epididymal obstruction; It has been seen as a safety and effective technique in terms of technical ease, anastomosis stability and providing sperm retrieval in the early period. However, we think that studies in larger series and comparative studies with other techniques are needed to reach a more definite conclusion.

7.
Genç kadınların perspektifinden cinsel sağlık ve üreme sağlığında damgalama
Stigmatization in sexual health and reproductive health from the perspective of young women
Nazife Bakır, Pınar Irmak Vural, Cuma Demir
doi: 10.24898/tandro.2021.10438  Sayfalar 146 - 151
AMAÇ: Bu çalışma genç kadınların cinsel sağlık ve üreme sağlığında damgalama düzeylerini belirlemek amacıyla yapılmıştır.
GEREÇ ve YÖNTEMLER: Bu araştırma Akdeniz bölgesinde bir ildeki 4 halk eğitim merkezinde 18–24 yaşları arasındaki kadın kursiyerlerle Eylül 2020–Aralık 2020 tarihlerinde yürütülmüştür. Araştırmanın verileri kadınların sosyo-demografik özellikler formu ve genç kadınlarda cinsel sağlığı ve üreme sağlığı damgalama ölçeği (GKCÜSDÖ) ile toplanmıştır.
BULGULAR: Çalışmaya katılan kadınların %83,6’nın herhangi bir işte çalışmadığı, %45,0’nın ilde yaşadığı, %73,6’nın gelirin gidere eşit olduğu ve %95,7’nin medeni durumunun bekar olduğu saptanmıştır. Yine herhangi bir işte çalışan katılımcıların GKCSÜSDÖ gerçek olmayan damgalama alt boyutu puan ortalamasının herhangi bir işte çalışmayan katılımcıların puan ortalamalarından istatiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek olduğu saptanmıştır. Köy-kasabada yaşayan katılımcıların GKCSÜSDÖ içsel damgalama alt boyutu puan ortalamasının şehir ve ilçede yaşayan katılımcıların puan ortalamalarından istatiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek olduğu belirlenmiştir. Çalışmaya katılan genç kadınların anne eğitim durumunun ilköğretim ve ortaöğretim olan katılımcıların GKCSÜSDÖ dışsal damgalama alt boyutu puan ortalamasının eğitim durumu yükseköğretim olan katılımcıların puan ortalamalarından istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek olduğu saptanmıştır.
SONUÇ: GKCSÜSDÖ alt boyutu olan dışsal damgalama puan ortalamasının 3,97±1,82 olduğu, gerçek olmayan damgalama alt boyutu puan ortalamasının 1,71±1,81 olduğu, içsel damgalama alt boyutu puan ortalamasının 2,57±1,59 olduğu ve ölçeğin toplamından alınan puan ortalamasının 8,26±3,84 olduğu belirlenmiştir. Sonuç olarak genç kadınların GKCÜSDÖ toplam puan ortalamasının orta seviyenin altında olduğu saptanmıştır.
OBJECTIVE: The study was done in order to determine stigmatization level of young women in sexual health and reproductive health.
MATRERIAL and METHODS: The study was undertaken with female course attendees aged 18–24 years at four public education centers in a city located in Mediterranean Region between September 2020 and December 2020. The study data were gathered using Socio-demographic Information Request Form for Women and Sexual and Reproductive Health Stigmatization Scale in Young Women (SRHSSYW).
RESULTS: It was identified that 83.6% of the participant women did not work anywhere, 45.0% of them resided in city centers, 73.6% of them had an income equal to expenses and 95.7% of them were single as marital status. It was found that average score of unreal stigmatization subscale of SRHSSYW was statistically and significantly higher among those who worked than those who did not work anywhere. It was identified that average score of internalized stigmatization subscale of SRHSSYW was statistically and significantly higher among those who resided in villages-towns than those who resided in cities and counties. It was seen that average score of external stigmatization subscale of SRHSSYW was statistically and significantly higher among those young participants whose mothers’ educational status was primary school and secondary school than those whose mothers’ educational status was higher education.
CONCLUSION: It was seen that average score of external stigmatization subscale of SRHSSYW was 3.97±1.82, average score of unreal stigmatization subscale of SRHSSYW was 1.71±1.81, average score of internalized stigmatization subscale of SRHSSYW was 2.57±1.59 and average total score of SRHSSYW was 8.26±3.84. As a result; it was seen that young women’s total average score of SRHSSYW was below the average.

8.
Hemşirelik öğrencilerine lisans eğitimi sırasında verilen meme kanserine yönelik eğitimin bilgi ve tutuma etkisinin incelenmesi
Investigation of the effects of breast cancer education given to nursing students during undergraduate education on knowledge and attitudes
Figen Erol Ursavaş
doi: 10.24898/tandro.2021.35762  Sayfalar 152 - 157
AMAÇ: Hemşirelik Bölümü’nde öğrenim gören öğrencilerin lisans eğitimi sırasında meme kanserine yönelik aldıkları eğitimin bilgi ve tutumları üzerindeki etkilerini incelemektir.
GEREÇ ve YÖNTEMLER: Tanımlayıcı ve kesitsel tipte yapılmıştır. Araştırmanın örneklemini iç Anadolu’da bulunan bir üniversitenin hemşirelik bölümünde okuyan 2, 3 ve 4. Sınıfta okuyan 170 öğrenci oluşturmuştur. Veriler Google Forms ile Nisan-Mayıs 2020 tarihinde toplanmıştır. Veriler, sayı, yüzde, ortalama, standart sapma, ki kare ve bağımsız gruplarda Anova testi ile analiz edilmiştir.
BULGULAR: Öğrencilerin %100 kendi kendine meme muayenesi (KKMM) hakkında bilgi sahibi olduğunu, kadın öğrencilerin %81,9’nun KKMM yaptığı, %24,4’nün her ay düzenli olarak yaptığı belirlenmiştir. Öğrencilerin %37,1’inin annesinin KKMM yaptığı, %47,6’sının annesinin daha önce mamografi çektirmediği saptanmıştır. Sınıflara göre öğrencilerin, meme kanseri risk faktörleri ve erken tanı yöntemleri bilgi düzeyi toplam puan ortalamalarında sınıflar arasında istatistiksel olarak önemli bir fark olduğu belirlenmiştir.
SONUÇ: Hemşirelik öğrencilerinin meme kanserine yönelik tutumlarının geliştirilmesi gerektiği saptanmıştır.
OBJECTIVE: The aim of this study is to examine the effects of the education nursing students have received on breast cancer during their undergraduate study on their knowledge and attitudes.
MATRERIAL and METHODS: This study was conducted descriptive and cross-sectional design. The sample of the study consisted of 170 2nd, 3rd- and 4th-year students studying in the nursing department of a university located in Central Anatolia. The data were collected via Google Forms between April and May 2020. The data were analyzed by number, percentage, mean, standard deviation, chi square and Anova test in independent groups.
RESULTS: It was determined that 100% of the students had breast self-examination (BSE), 81.9% of female students had BSE and 24.4% regularly did it every month. It was determined that mothers of 37.1% of the students had BSE and mothers of 47.6% had not had a mammography before. There was a statistically significant difference between total mean scores of the students for knowledge level of breast cancer risk factors and early diagnosis methods in terms of the grades.
CONCLUSION: It was found that attitudes of nursing students toward breast cancer should be improved.

9.
İdiopatik hipogonadotropik hipogonadizm nedenli erkek infertilitesinde gonadotropin tedavisinin değerlendirilmesi
Evaluation of gonadotropin therapy in male infertility caused by idiopathic hypogonadotropic hypogonadism
Muhammed Arif İbiş, Kaan Aydos
doi: 10.24898/tandro.2021.53254  Sayfalar 158 - 162
AMAÇ: İdiopatik hipogonadotropik hipogonadizm (IHH) tanısı konulan infertil erkeklerde human koryonik gonadotropin (hCG)/human menopozal gonadotropin (hMG) tedavisinin etkinliğini ve klinik sonuçlarını değerlendirmek.
GEREÇ ve YÖNTEMLER: Ocak 2017 – Aralık 2018 tarihleri arasında IHH tanısı konulan 60 hastanın tedavi öncesi ve sonrası verileri retrospektif olarak incelendi. Hastalar gebelik elde edilen ve edilemeyenler olarak iki gruba ayrılarak yaş, vücut kitle indeksi (VKI), testis hacimleri, tedavi sonrası saptanan maksimum serum total testosteron, folikül stimüle edici hormon (FSH) ve lüteinleştirici hormon (LH) değeri ile tedavide uygulanan ortalama hCG ve hMG dozları ve sperm konsantrasyonları karşılaştırıldı.
BULGULAR: Tedavi sonrası 3. ve 6. ayda hormonal parametreler ve testis volümünde anlamlı düzelme saptandı (p<0,001). Genel olarak hastaların %83,3’ünde sperm elde edildi. %66,7’sinde doğal yolla, %10’unda invitro fertilizasyon (IVF) ile olmak üzere olguların %76,7’sinde klinik gebelik elde edildi. ÜYT ile gebelik elde edilen olgularda ortalama sperm konsantrasyonu 3,4±1,04 milyon/ml iken normal yollarla gebelik elde edilenlerde 12,2±0,68 milyon/ml idi. Gebelik elde edilen ve elde edilemeyen iki grup arasında sperm konsantrasyonları açısından fark saptandı (11,1 milyon/ml vs 0,2 milyon/ml, p<0,001). Ek olarak bu gruplar arasında testis volümü ve serum FSH değerleri bakımından anlamlı farklılık saptandı (sırasıyla p<0,001 ve p=0,029).
SONUÇ: IHH, medikal tedavi ile yüksek başarı oranları sağlanabilen nadir erkek infertilite nedenlerinden biridir. Tedavi sonrası ölçülen testis hacimleri ve FSH değerleri tedavinin başarısını öngörmede etkili parametrelerdir.
OBJECTIVE: To evaluate the efficacy and clinical results of human chorionic gonadotropin (hCG)/human menopausal gonadotropin (hMG) treatment in infertile men diagnosed with idiopathic hypogonadotropic hypogonadism (IHH).
MATRERIAL and METHODS: The pre and post treatment data of 60 patients diagnosed with IHH between January 2017 and December 2018 were retrospectively analyzed. The patients were divided into two groups as those with or without pregnancy. Age, body mass index (BMI), testicular volumes, maximum serum total testosterone, follicle stimulating hormone (FSH) and luteinizing hormone (LH) values measured after treatment, and mean hCG and hMG doses and sperm concentrations were compared.
RESULTS: After the treatment, there was a significant improvement in hormonal parameters and testicular volume (p<0.001). Spermatozoa were found in 83.3% of the patients. Clinical pregnancy was achieved in 76.7% of the cases, 66.7% by spontaneous pregnancy and 10% by in vitro fertilization (IVF). While the mean sperm concentration was 3.4±1.04 million/ml in cases with pregnancy achieved by ART, it was 12.2±0.68 million/ml in those who were pregnant by spontaneous. A significant difference was found between the cases with and without pregnancy in terms of sperm concentration, testicular volume and serum FSH values (p<0.001, p<0.001 and p=0.029, respectively).
CONCLUSION: IHH is one of the rare causes of male infertility that can achieve high success rates with medical treatment. Testicular volumes and FSH values measured after treatment are effective parameters in predicting the success of the treatment.

10.
Meme kanseri cerrahisi geçiren kadınların beden imajı ve cinsel uyumları
The self image and sexual adaptation of women undering breast cancer surgery
Seçil Taylan, Nurcan Kolaç
doi: 10.24898/tandro.2021.79069  Sayfalar 163 - 169
AMAÇ: Bu araştırmanın amacı meme kanseri cerrahisi geçiren kadınların beden imajı ve cinsel uyumlarını belirlemektir.
GEREÇ ve YÖNTEMLER: Araştırma tanımlayıcı türdedir. Araştırmanın evrenini mastektomi ameliyatı geçirmiş kadınlar oluşturdu. Araştırmanın örneklemini İstanbul ilinde iki büyük hastanenin onkoloji polikliniğinde 01.12.2020-25.02.2021 tarihlerinde rutin kontrollerine devam eden meme cerrahisi geçirmiş meme kanseri olan 221 kadın oluşturmuştur. Evreni belli olan örneklem hesaplama yöntemi kullanılarak %95 güven aralığında örneklem sayısı 141 olarak belirlenmiştir. Araştırmanın verileri, Tanıtıcı Bilgi Formu, Cinsel Uyum ve Beden İmajı Skalası kullanılarak elde edilmiştir. Verilerin değerlendirilmesinde tanımlayıcı istatistiksel yöntemler grupların karşılaştırılmasında Mann-Whitney U testi, tanılama davranışları için yordayıcıları lojistik regresyon analizi kullandı.
BULGULAR: Kadınların yaş ortalamasının 43.25±16.83 %79.4’ünün kanser tanılama süresinin 1-5 yıl olduğu, %58.1’ine cerrahi yöntem olarak lumbektomi yapıldığı, %39.0’ının II. evre kanser olduğu saptandı. Beden İmajı ve cinsel uyum alt ölçeklerinin korelasyonu incelendiğinde sonraki beden imajı alt ölçekleri ile cinsel uyum ve memelerin cinsel önemi alt boyutu arasında pozitif, cinsel işlevsellik alt boyutu arasında negatif zayıf korelasyonel ilişki olduğu saptandı. Meme kanseri sonrası eş ile sorun yaşama durumlarına göre Cinsel Uyum ve Beden İmajı Skalası ölçek alt boyutlarının tümünde istatistiksel olarak anlamlı bir fark olduğu belirlendi. Eş ile sorun yaşadıklarını algılayan kadınların eş ile sorun yaşamayan kadınlara göre sonraki beden imajı puanının 1,756 kat, cinsel uyum puanının meme kanseri korku puanının 1.113 kat ve memelerin cinsel önem puanının 3.156 kat arttığı belirlenmiştir.
SONUÇ: Çalışma sonucunda meme kanseri cerrahisi geçiren kadınlarda beden imajı ile cinsel uyum ve memelerin cinsel önemi arasında anlamlı fark olduğu eş ile sorun yaşayan kadınların beden imajı ve memelerin cinsel önem puanları arttığı belirlenmiştir. Hemşirelerin mastektomi sonrası kadınlara profesyonel boyutta psikososyal destek sağlamaları önerilir.
OBJECTIVE: The aim of this study is to determine body image and sexual orientation after breast cancer surgery.
MATRERIAL and METHODS: The sample of the descriptive study consisted of 221 women with breast cancer who had undergone breast surgery, who were continuing their routine controls in oncology outpatient clinics of two large hospitals in Istanbul, between 01.12.2020-25.02.2021. The sample calculation method with a known population is updated to 141 with 95% confidence. The Version of the Research, Descriptive Information Form, Sexual Harmony and Body Image Scale are obtained. In the evaluation of the data, descriptive methods, Mann-Whitney U test for comparison of groups, predictor regression analysis was used for diagnostic logistics.
RESULTS: The average age of women was 43.25 ± 16.83 years, 79.4% had cancer diagnosis period 1-5 years, 58.1% had lumbectomy as a surgical method, 39.0% had II. stage cancer was determined. When the correlation between Body Image and sexual adjustment subscales was examined, it was found that there was a positive weak correlation between the subsequent body image subscales and the sexual adjustment and the sexual importance of breasts subscale, and a negative weak correlational relationship between the sexual functionality subscale. A statistically significant difference was found in all sub-dimensions of the Sexual Adjustment and Body Image Scale according to the situation of having problems with the spouse after breast cancer. It was determined that women who perceived that they had problems with their spouses had an increase of 1.756 times the next body image score, 1.113 times the breast cancer fear score of the sexual adjustment score, and the sexual importance score of the breasts 3.156 times compared to the women who did not have a problem with their spouse.
CONCLUSION: As a result of the study, it was determined that there is a significant difference between body image and sexual harmony and the sexual importance of breasts in women who have undergone breast cancer surgery. Nurses are recommended to provide professional psychosocial support to women after breast cancer surgery.

11.
Stomalı hastaların yaşadıkları cinsel sorunlar: Sistematik çalışma
Sexual problems experienced by patients with stoma: A systematic research
Seçil Taylan, İlknur Özkan
doi: 10.24898/tandro.2021.32650  Sayfalar 170 - 178
AMAÇ: Bağırsak stoması, birey için çeşitli günlük yaşam ile ilgili zorlukların yanında cinsel yaşamda sorunlara neden olan büyük bir etkiye sahiptir. Bu sistematik çalışmanın amacı, stomalı bireylerin cinsel yaşam sorunlarını belirlemektir.
GEREÇ ve YÖNTEMLER: 2000–2020 yılları arasında yayınlanan makaleleri içeren PubMed (MEDLINE), CINAHL, Cochrane Library, PsycINFO, Google schoolar veri tabanlarının aramalarına dayalı olarak sistematik bir inceleme yapılmıştır. Çalışma için, kolostomi ve ileostomi cerrahisi geçiren yetişkin hastalar ile cinsel yaşama spesifik ölçekler kullanılarak yapılan orijinal bir çalışmanın verilerini bildiren makaleler, dahil edilme kriterleri olarak belirlenmiştir.
BULGULAR: Belirlenen 1977 makaleden yedi tanımlayıcı, bir prospektif, iki deneysel yönteme sahip toplam 10 makale çalışmaya dahil edilmiştir. Bağırsak stomalı hastalarda stomanın cinsel yaşama olan etkisini ölçmek için cinsel yaşama spesifik altı farklı ölçek (Golombok-Rust Cinsel Doyum Ölçeği, Kadın Cinsel İşlev Endeksi, Uluslararası Erektil İşlev Endeksi, Arizona Cinsel Yaşantılar Ölçegi, Rektal Kanser Kadın Cinselliği Skoru, Cinsel Vajinal Değişiklikler Anketi) kullanılmıştır. Hastaların cinsel yaşam sorunları yaşadıkları ve erkeklerin kadınlara göre ostomi varlığından cinsel yaşamlarının daha fazla etkilediği bulunmuştur. Her iki cinsiyet için cinsellikten kaçınma, cinsel sıklıkta azalma, cinsel ilişkiyi tamamlayamama, orgazm sorunları gibi sorunlar ortak yaşanırken, kadınlarda cinsel ilişki sırasında ağrı, erkeklerde ereksiyon sorunlarının cinsiyete spesifik sorunlar olduğu belirlenmiştir. Hemşirelik müdahalesinin hastaların cinsel yaşamlarına yeniden başlamada ve cinsel sorunlarında çözüme ulaşma da etkili olduğu saptanmıştır.
SONUÇ: Bağırsak stoması, cinsel yaşamı olumsuz etkilemektedir. Bu sistematik çalışma, hastaların stoma ile ilgili cinsel yaşam sorunlarına ve cinsel yaşamlarına adaptasyonlarına destek olabilecek hemşirelik müdahalesi çalışmalarının olumlu etkisine rağmen, sınırlı sayıdaki literatüre dikkat çekmektedir. Hastaların gereksinimleri doğrultusunda daha fazla araştırma yapılması gerekmektedir.
OBJECTIVE: Intestinal stoma has a great impact on the individual, causing problems in sexual life as well as various daily life-related difficulties. The purpose of this systematic review is to determine the sexual life problems of individuals with stoma.
MATRERIAL and METHODS: A systematic review was carried out based on the searches of PubMed (MEDLINE), CINAHL, Cochrane Library, PsycINFO, Google Schoolar databases including the articles published between 2000–2020. For the study, articles reporting data from an original study conducted using adult patients undergoing colostomy and ileostomy surgery and sexual life-specific scales were identified as inclusion criteria.
RESULTS: A total of 10 articles with 7 descriptive, 1 prospective and 2 experimental methods among the determined 1977 articles were included in the study. 6 different scales specific to sexual life to measure the effect of stoma on sexual life in patients with intestinal stoma (Golombok-Rust Sexual Satisfaction Scale, Female Sexual Function Index, International Erectile Function Index, Arizona Sexual Experiences Scale, Rectal Cancer Female Sexuality Score, Sexual Vaginal Changes Questionnaire) used. It has been found that the patients have sexual life problems and that the presence of ostomy affects their sex lives more than women. While problems such as avoidance of sexuality, decrease in sexual frequency, inability to complete sexual intercourse, orgasm problems were common for both sexes, it was determined that pain during sexual intercourse in women and erection problems in men were gender-specific problems. It has been determined that the nursing intervention is effective in restarting the sexual life of the patients and reaching a solution in their sexual problems.
CONCLUSION: Intestinal stoma negatively affects sexual life. This systematic review draws attention to the limited number of literature, despite the positive impact of nursing intervention studies that may support patients’ sexual life problems related to stoma and their adaptation to their sexual life. More research is required in line with the needs of patients.

DERLEME
12.
Türkiye’de üniversite öğrencilerinin cinsel yolla bulaşan hastalıklar konusunda bilgi düzeyi: Sistematik derleme
Knowledge level about sexually transmitted diseases among university students in Turkey: A systematic review
Fatma Yıldırım, Nülüfer Erbil
doi: 10.24898/tandro.2021.70893  Sayfalar 179 - 186
AMAÇ: Bu çalışma, lisans eğitimi alan üniversite öğrencilerinin cinsel yolla bulaşan hastalıklar (CYBH) hakkında bilgi düzeylerine ilişkin çalışmaların sistematik olarak incelenmesi amacıyla yapılmıştır.
GEREÇ ve YÖNTEMLER: Bu sistematik derleme, 10.11.2019– 15.12.2019 tarihleri arasında, 2014–2018 yılları arasında yayınlanmış olan Türkçe makaleler alınmıştır. Konu ile ilgili makalelere ulaşmak için; “cinsel yolla bulaşan hastalıklar, gençler ve üniversite öğrencileri” anahtar kelimeleri kullanılarak, Google Akademik, Ulakbim, Türk Medline ve Dergi Park arama motorlarından yayın dili Türkçe olan makaleler taranmıştır. Tarama sonucunda 4263 makaleye ulaşıldı ve dâhil edilme kriterlerine uygun 12 makale alınmıştır.
BULGULAR: İnceleme sonucunda sağlık ile ilgili bölümdeki öğrencilerin çoğunluğunun daha önceden CYBH konusunda bilgi aldığı saptanmıştır. Daha önceden bilgi sahibi olanların çoğunluğu CYBH konusunda bilgi düzeyi yeterli bulunmuştur. Sağlık ile ilgili bölümdeki öğrencilerin çoğunlukla bilgi düzeyleri orta ya da yeterli düzeyde belirlenmiştir. Öğrenciler arasında en çok bilinen CYBH’nin AIDS olduğu bulunmuştur.
SONUÇLAR: Öğrencilerin çoğunluğunun CYBH konusunda bilgi düzeylerinin yetersiz olduğu belirlenmiştir. Genel olarak bilgi düzeyi orta ve yeterli düzeyde olan öğrenciler sağlık ile ilgili bölümdeki öğrencilerden oluşmaktadır. Öğrencilere CYBE hakkında bilgilendirme yapılması ve ileri araştırmalar planlanması önerilir.
OBJECTIVE: The aim of this study was to investigate the systematic review of the knowledge level of sexually transmitted diseases (STDs) among university students.
MATERIAL and METHODS: This systematic review was conducted by examining the Turkish articles published between 10.11.2019– 15.12.2019 between 2014–2018 to reach related articles: “sexually transmitted disease, young people and university students” keywords were searched and published in Google Scholar, Ulakbim, Türk Medline and Dergi Park search engines. As a result of the screening, 4263 articles were reached and 12 articles were complied with the inclusion criteria.
RESULTS: As a result of the examination it was found that the students in the health department generally received information about STDs beforehand. The majority of those who had previously received information about STDs. The majority of those who had previous knowledge were found to have sufficient knowledge of STD. The knowledge level of the students in the health department was found to be moderate or sufficient. Among the students, AIDS was the most known STD.
CONCLUSION: Most of the students had insufficient knowledge about STDs. In general, students with moderate and sufficient level of knowledge consisted of students in the health department.

13.
Postpartum dönemde cinsel sağlık ve danışmanlık: BETTER modeli kullanımı
Sexual health and counseling in the postpartum period: Using the BETTER model
Seda Çetin Avcı, Zeynep Daşıkan
doi: 10.24898/tandro.2021.12144  Sayfalar 187 - 196
Cinsellik doğum öncesi başlayıp ömür boyu devam eden birçok faktörden etkilenen ve şekillenen kompleks bir kavramdır. Cinsellik, bireyin gelişim dönemlerinden ve yaşamındaki değişik olaylardan sürekli olarak etkilenerek değişim gösterebilmektedir. Postpartum dönemdeki kadınlarda meydana gelen değişiklikler, değişen roller ve sorumluluklar kadınların cinsel yaşamlarını, cinsel istek ve memnuniyetlerini olumsuz etkileyebilmektedir. Cinselliğin değerlendirilmesi, cinsel eğitim ve danışmanlık rutin postpartum bakımın bir parçası olmalı ve bu konuya önem verilmelidir. Cinselliğin değerlendirilmesinde model kullanımı anamnez sürecini kolaylaştırmaktadır. Ayrıca sağlık personelinin cinselliği daha rahat konuşabilmesine yardımcı olmaktadır. Postpartum cinsel sağlığın değerlendirilmesi ve iyileştirilmesinde PLISSIT (Permission (P), Limited Information (LI), Specific Suggestions (SS), Intensive Therapy (IT)), BETTER (Bringing up the topic (B), Explain you are concerned with quality-of-life issues, including sexuality (E), Telling patients that resources will be found to adres their concerns (T), Timing of intervention (T), Educate patients about the side effects of their cancer treatments (E), Recording (R)) REDI, Levine gibi modellere dayalı cinsel sağlık eğitimlerin ve danışmanlıkların etkili olduğu görülmektedir. Bu nedenle sağlık profesyonelleri postpartum bakımda bu modellerden birini kullanarak kadınların cinselliğini değerlendirmeli ve danışmanlık vermelidir. Yapılan son çalışmada postpartum cinsel sorunların ifade edilmesinde BETTER modelinin PLISSIT modeline kıyasla daha etkili olduğu bulunmuştur. Bu sonuca dayanarak da BETTER modeline dayalı danışmanlığın kullanımının arttırılması önerilir. Bu derlemenin amacı literatür doğrultusunda postpartum dönemde cinsel sağlık, cinsel danışmanlığı ele almak ve BETTER modeli kullanarak cinsel danışmanlık örneği oluşturmaktır.
Sexuality is a complex concept that starts before birth and continues throughout life, and is affected and shaped by many factors. Sexuality can change by being constantly affected by the developmental periods and different events in the life of the individual. Changes in women in the postpartum period, changing roles and responsibilities can negatively affect women’s sexual lives, sexual desire and satisfaction. Evaluation of sexuality, sexual education and counseling should be a part of routine postpartum care and this issue should be given importance. The use of a model in the evaluation of sexuality facilitates the anamnesis process. It also helps healthcare personnel to speak about sexuality more comfortably. Sexual health trainings and counseling based on PLISSIT (Permission (P), Limited Information (LI), Specific Suggestions (SS), Intensive Therapy (IT)), BETTER (Bringing up the topic (B), Explain you are concerned with quality-of-life issues, including sexuality (E), Telling patients that resources will be found to adres their concerns (T), Timing of intervention (T), Educate patients about the side effects of their cancer treatments (E), Recording (R)), REDI, Levine models seem to be effective in evaluation and improving postpartum sexual health. For this reason, health professionals should evaluate women’s sexuality and provide consultancy by using one of these models in postpartum care. In the last study, it was found that the BETTER model is more effective than the PLISSIT model in expressing postpartum sexual problems. Based on this result, the use of consultancy based on the BETTER model should be increased. The aim of this review is to address sexual health, sexual counseling in the postpartum period in line with the literatüre and create an example of sexual counseling using the BETTER model.

14.
PDE5 inhibitörlerinin etkinliğinin optimize edilmesi
Optimization of the efficacy of PDE5 inhibitors
Mustafa Kadıhasanoğlu
doi: 10.24898/tandro.2021.38802  Sayfalar 197 - 205
Fosfodiesteraz tip 5 (PDE5) inhibitörleri erektil disfonksiyonda en çok tercih edilen ilk seçenek ajanlardır. Bu ilaçları gerektiğinde kullanan hastaların %60–70’inde başarı elde edilmektedir. Yaklaşık %30 kadar olguda yanıt alınamasa da başarısız hastaların %30-50’sinin ilaçların doğru kullanımı hakkında bilgilendirme ile yeterli doz ve kullanım sayısında deneme sayesinde başarılı oldukları gözlenmiştir. Buna rağmen başarısız olunan hastalar, daha invaziv yöntemleri kullanmaktansa tedavi etkinliğinin arttırılması için başka medikal uygulamalara ihtiyaç duymaktadırlar. Yanıt alınamayan olgulara doğru olarak tanı konulması ve yanıtsızlığa neden faktörlerin incelenmesi ilk planda yapılması gerekenlerdir. Yanıtsızlık oranlarını düşürmek ve PDE5 inhibitörlerinin etkinliğinin arttırılması için kullanım modifikasyonları ve diğer tedavi seçenekleri ile kombine edilmeleri uygulanabilecek seçeneklerdir. Bu derlemede gerektiğinde kullanılan PDE5 inhibitörlerine cevap alınamayan hastaların değerlendirilmesi ve bu vakalar için uygulanabilecek yöntemler literatür eşliğinde gözden geçirilecektir.
Phosphodiesterase type 5 (PDE5) inhibitors are the most preferred firstline agents in treatment of erectile dysfunction. On-demand PDE5 inhibitors are 60–70% successful in patients with ED. Although 30% of patients fail to respond to PDE5 inhibitors, 30–50% of non-responders can be salvaged with detailed information on proper use of drugs, sufficient dosage and adequate clinical trials. Despite of this counselling, patients who are unresponsive to PDE5 inhibitors require other medical applications to increase the effectiveness of the treatment rather than using more invasive methods. Correct diagnosis of these unresponsive cases and the identification of the factors affecting of drug response are the first step in evaluation of non-responders. Medication usage changes and combining PDE5 inhibitors with other treatment modalities are options that can be applied to reduce unresponsiveness and increase the effectiveness of PDE5 inhibitors. In this review, the evaluation of patients who do not respond to on-demand PDE5 inhibitors and the methods that can be applied for these cases will be reviewed in the light of the literature.

15.
Erkek infertilitesinde tamamlayıcı tıp uygulamaları: Kanıt düzeyi nedir?
Usage of complementary medicine in male infertility: What is the level of evidence?
Coşkun Kaçağan, Halil Lütfi Canat
doi: 10.24898/tandro.2021.10327  Sayfalar 206 - 213
Erkek faktörüne bağlı infertilitelerin yaklaşık yarısının etiyolojisi hala tam olarak aydınlatılamamıştır. İdiyopatik infertilitenin tedavisinde modern tıbbın tedavilerine ek olarak tamamlayıcı tıp seçenekleri de artık günümüzde oldukça sık tercih edilmektedir. Tamamlayıcı tıbbın son zamanlarda modern tıp alanında kullanımının artmasıyla bitkisel kökenli bu ajanlar, hastalar tarafından da sıkça tercih edilmektedir. Tamamlayıcı tıp tedavilerinde gebelik ve canlı doğum oranlarıyla ilgili henüz yeterli kanıt olmamasına rağmen yardımcı üreme yöntemlerinin bir parçası olarak subfertil erkeklere etkinliği kanıtlanmış antioksidanlar ve fitoterapötik ajanlar önerebilir. Erkek infertiltesi tedavisinde tamamlayıcı tıp ajanlarının etkinliğinin güçlü olarak gösterilebilmesi için ileri düzey çalışmalara ihtiyaç vardır.
The etiologies of approximately half of the male factor related infertility is still unclear. In addition to the modern medicine treatments, complementary medicine options are preferred frequently in the treatment of idiopathic infertility. With the increasing use of complementary medicine in modern medicine, these herbal agents are frequently preferred by patients. Anti-oxidant and phytotherapeutic agents can be recommended to subfertile men as a part of assisted reproductive methods although there is not enough evidence about live birth and pregnant rates. Further studies are needed to demonstrate the efficacy of complementary medicine agents in the treatment of male infertility.

16.
Androloji Yayınları ve Kongre Takvimi
Publications and Congress Calendar of Andrology

Sayfalar 214 - 218
Makale Özeti |Tam Metin PDF

LookUs & Online Makale